Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, talebelerinin önde gelenlerinden olan Abdullah Mekkî Efendi'ye hilâfet-i mutlaka yâni tam icâzet, diploma verdi. Onu, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirerek Erzincân'a gönderdi. Aslen Mekkeli olan, doğum ve vefât târihleri bilinmeyen Abdullah Efendi, zamânının usûlüne göre çeşitli ilimleri tahsîl etmişti. İlimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra Bağdâd'da bulunduğu sırada büyük âlim ve velî, Nakşibendiyye yolunun mürşid-i kâmili Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini tanıyıp sohbetleriyle şereflenmişti. O, Mevlânâ Hâlid hazretlerinin sohbet ve hizmetlerinde bulunarak kemâle, olgunluğa ulaştı ve tasavvuf yolunda ilerleyip yüksek mânevî derecelere kavuştu. HOCASI İLE TANIŞMASI Abdullah Mekkî Efendi, önce Erzurûm'a uğramış, sonra Erzincân taraflarına gitmek üzere yola çıkmıştı. Erzincan'a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına: "Allah bilir ammâ, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin bize târîf buyurdukları memleket burası olmalıdır. Buradaki bir zâtın bizde nasîbi ve emâneti vardır" dedi. Abdullah Mekkî Efendi, Erzincân'ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyâretine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba da vardı. Abdullah Mekkî Efendi, ilk defâ gördüğü Terzi Baba içeri girince ayağa kalktı. Hiç kimseye yapmadığı iltifâtı Terzi Baba'ya yaptı. Yanına dâvet edip ona yer verdi ve "Oğlum! Pîr-i a'zâm Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, bizi buralara gönderdi. Bize, ehline verebileceğimiz bir emâneti verdi. O emânete seni lâyık gördüm. Kabûl edersen, onu sana teslim edeyim" diye teklifte bulundu. Muhammed Vehbî, "Siz bilirsiniz" cevâbını verdi. Abdullah-ı Mekkî; "Vereceğim emânet, sana çok faydalar sağlayacak" buyurunca, o "Şeyh Efendi! Vallâhi dünyâ için Allah demem" cevâbını verdi. Abdullah Mekkî Efendi bu cevâbı alınca; "Oğlum, sen zâten bulacağını bulmuşsun. Benim sana teslîm edeceğim emânet de, seni dünyâ sevgisinden kurtarmaktan başka bir şey değildi" buyurarak, Terzi Baba'ya himmetle nazar edip, emâneti tevdî etti. Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunda terbiye edip, kemâle ermesine vesîle oldu. Terzi Baba'ya hilâfet verip, Allahü teâlânın kullarına, Allahü teâlânın dînini öğretmek ve mârifetullaha kavuşturmak vazîfelerini verdi. Bunun üzerine, Terzi Baba'nın hâli derhal değişti. Mânevî feyzler deryâsına daldı. İMTİHÂN EDİLMESİ... Bundan sonra, Terzi Baba'nın yüksek derecesi halk arasında duyulup, yayıldı. Herkes, istifâde etmek için ona gelmeye başladı. Terzi Baba'ya bağlı talebelerin sayısı günden güne arttı. Bu hâli çekemeyenler, onun hakkında dedikodu etmeye başladılar. "Ümmî bir câhilin başına bu kadar insan toplanmış" diyorlardı. Hattâ ilimden biraz nasîbi olanlar da, bu gibi sözleri söylemeye başlamıştı. Bunun üzerine beldenin Müftîsi, Terzi Baba'yı imtihân için dâvet etti. Terzi Baba, Müftî Efendinin dâvetini kabûl edip onun makâmına gitti. Orada büyük bir ilim meclisinin toplandığını gördü. Müftî Efendiye kendisini niçin dâvet ettiğini sorduğunda, Müftî Efendi ona; "Biz seni imtihân için dâvet ettik. Hakkınızda birçok dedikodu yapılıyor. Buna bir son vermek lâzım geldi. Şimdi bâzı suâller soracağız. Siz cevap vereceksiniz" dedi. Sonra "Sıfât-ı sübûtiyye"nin kaç tâne olduğunu ve daha başka suâller sordu. Terzi Baba, büyük bir hakîkati ortaya çıkarmak için; "Allahü teâlânın; bu şehirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz tâne sıfât-ı sübûtiyyesi vardır. Bu beldeye göre, Allahü teâlânın Sübûtî sıfatları şunlardır: "İlim", "Sem' ", "Basar", "İrâde", "Hayât", "Kelâm" ve "Tekvîn". Bu şehre göre Allahü teâlânın "Kudret" sıfatı yoktur. Çünkü bu şehir insanları, Allahü teâlânın "Kudret" sıfatını inkâr etmektedirler. Eğer bu şehrin insanları, Allahü teâlânın Kudret sıfatına inansalardı, Allahü teâlâ bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kâbiliyetini yaratmaya kâdirdir, derlerdi" cevâbını verir vermez, orada bulunanlar, Terzi Baba'nın ilm-i ledünnîye sâhip, kâmil bir zât olduğuna kanâat getirip, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikrâm ve hürmeti gösterdiler. Cenâb-ı Hak, cümlemizi, bu büyüklerin şefâatlerine nâil eylesin.