Fuhuş yapanlar, dünyada da âhirette de rezil olur

A -
A +

Ma'lûm olduğu üzere, "bir erkekle bir kadının, âile kurmak üzere, cemiyetlerde çeşitli şekilde uygulanan akitlerle bir araya gelmeleri"ne "evlenme" denilmektedir. Evlenmenin dînî ve hukûkî esasları, yaratılan ilk insan Hazret-i Âdem'den günümüze kadar çok değişikliklere uğramıştır. Yahûdîlerde evlenme: Geleneklere çok bağlı olan Yahûdîlerde evlenme, ibâdethâneleri olan "Sinagog"da "Hahambaşı" tarafından îlân edilirdi. İlk önceleri büyük merâsimler şeklinde olan evlenmeler, bâzan da çok mahrem olurdu. Kadına başlık ödendiği olursa da, kadının durumuna göre, kocasına sermâye şeklinde pekçok şeyler verdiği de rastlanan âdetlerdendi. Hıristiyanlarda evlenme: Katolik ve Ortodokslarda evlenme, dînî nikâhla olur. Evlenme ve boşanma, yâni evlilik akdinin hükümsüz sayılması kilise hukûkuna göre olur. Evlenecek eşlerin, kânûnî işlemleri yerine getirmeden önce îlânları yapılır, bunun üzerine bölgenin dînî otoritesi tarafından eşler hakkında araştırma yapılırdı. Bundan maksat evleneceklerin ehil olup-olmadığı, Hıristiyân dîni esâslarına uyacaklarına âit muvâfakatlarının alınması, dînî hükümlerin öğrenilmesiydi. Erkek ve kadının evliliği kabûlünden sonra dînî merâsim yapılırdı. Kızın oturduğu bölgedeki kilisede papaz veya vekîli tarafından şâhitlerin huzûrunda resmen yerine getirilirdi. Kilisede olmayan evlilikler normal sayılmaz; doğan çocuklar da nesepsiz kabûl edilirdi. Karı-kocadan biri ölmeden veya râhipliğe geçmeden evlilik hiçbir sûretle bozulmazdı. Günümüzde, umûmiyetle dînleri Hıristiyan olan devletlerde evlenme, dînî törenlerle kilisede yapılır. Boşanmaya eskisi gibi katı kurallarla mâni olunmayıp, boşanma her zaman mümkün olmaktadır. Cemiyetlerin üzerinde kilisenin etkisini kaybetmesi nikâha verilen önemi de azaltmakta, kilise evliliği eski îtibârını gün geçtikçe kaybetmektedir. Bu târihî bilgileri verdikten sonra hemen belirtelim ki, evlilik dışı çocuk sâhibi olma ve insanları buna teşvîk, hem genel ahlâk anlayışı dışındadır, hem de âile kurumunu zedelemektedir.Dünkü makâlemizde bahsettiğimiz gibi, birkaç kendini bilmez kişinin televizyonlardaki, dergi ve gazetelerdeki beyânlarına aldanmamalıdır. Kadınların evlilik dışı çocuk yapmaları, yürürlükteki yasalara göre, onların ve çocuklarının yasal haklarını kaybetmeleri sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca yapılan araştırmalara göre, toplumun kâhir ekseriyeti (ezici çoğunluğu), fuhuş yapanlara çok kötü gözle bakmakta, hattâ bu tür konularda yasaklar konulmasını istemektedir. Ama buna rağmen, maalesef bazı yazarlar, "sevgi"ve "aşk"gibi kelimelerin arkasına sığınarak, okuyucularından dahi utanmadan ve alacakları tepkilerden de çekinmeden, nikâhsız doğum yapmayı desteklemektedirler.Böylece kendilerine göre, bir nevi, toplumdaki dîndârlıkla ve muhâfazakârlıkla mücâdele etmektedirler. İslâm Hukukuna göre zinanın kötülüğü "Utanmazsan, dilediğini yap" sözü bunların durumunu çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Bir kimsenin, özellikle bir kadının âr, hayâ perdesi yırtılırsa, onun yapamayacağı kötülük, satamayacağı değer yoktur; bedenini, ırzını, nâmûsunu dahî satar. Aslında bunlar, kesinlikle ifâde edelim ki, genel ahlâka da aykırı davranmakta ve "Anayasa"ve "Kânûn"larla güvence altına alınan âile kurumuna da zarar vermektedirler. Şunu da memnûniyetle belirtelim ki, Batıda da aklı başında insanlar zinâya karşı çıkmaktadırlar. Dünkü makâlemizde birazcık, "zinâ"nın "Medenî Hukûk"taki hükümlerinden bahsetmiştik. Bugün de "İslâm Hukûku"ndaki durumuna kısa bir göz atalım: "İslâm Hukûku"nda, "zinâ" fiiline cezâ verilmesi için bazı kânûnî unsurlar gerekli olup şunlardır: 1) Fâilde cezâî ehliyet olmalıdır. Fâilin akıl hastası veya çocuk olmaması ve mümeyyiz (temyiz kudretine sâhip) olması gerekir. 2) Kasıt bulunmalıdır. Fiil bilerek ve isteyerek yapılmalıdır. Korkutma ile veya cebirle (zorlama karşısında) cimâ edenin fiiline zinâ suçu vasfı verilerek cezâlandırılamaz. Hatâ hâlinde de had cezâsı verilmez. Cemiyetin ahlâkî ve âile düzenini yıkan zinâ, bütün dînlerde yasak edilmiş olup, çirkin bir fiildir. İnsanlara çeşitli zararlar verir. Hayâ, utanma ve iffet duygularını zedeler. Hele akrabâ ve arkadaşlar arasında işlenen zinâ fiili, dostlukların yıkılmasına, sevgi bağlarının kopmasına, hattâ cinâyetlere sebep olur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmin çeşitli âyetlerinde, zinânın harâm ve suç olduğunu beyân etmektedir: İsrâ sûresinde; "Zinâya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir hayâsızlıktır, kötü bir yoldur"buyurdu. Nûr sûresinde de; "Mümin erkeklere söyle! Yabancı kadınlara bakmasınlar ve zinâ etmesinler! Ve mümin kadınlara da söyle! Onlar da yabancı erkeklere bakmasınlar ve zinâ etmesinler!"buyurulmaktadır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de buyurdu ki: "Zinânın dünyâda üç fenâlığı vardır: Biri, güzelliği ve parlaklığı giderir. İkincisi, fakîrliğe sebep olur. Üçüncüsü, ömrün kısalmasına sebep olur. Âhiretteki üç zararına gelince: Birincisi, Allahü teâlânın gazabına sebep olur. İkincisi suâlin, hesâbın fenâ geçmesine sebep olur. Üçüncüsü, Cehennem ateşinde azap çekmeye sebep olur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.