Gençliğin problemleri ve alınabilecek bazı tedbirler -2-

A -
A +

"Pedagoji", yâni çocuk ve gençlerin terbiye edilmeleri, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dîninde çocuk ve genç terbiyesinden, eğitiminden maksat, çocukların ve gençlerin, Allahü teâlânın râzı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, âilesine, cemiyete ve insanlığa faydalı birer insan olarak yetişmesidir. Bunların tahakkuku için, çocuk ve gençler, çeşitli güzel vasıflarla donatılmalıdır. "Terbiye=eğitim", çocuğun iyi yetenek (kâbiliyet, istidât) ve eğilimlerini geliştirme ve kötülerini silme işine denmektedir. Eğitim, sistemli olarak çocuğu etkileme ve iyi alışkanlıklar vermekle mümkündür. Etkileme ve iyi alışkanlıkların verilmesine ne kadar erken başlanırsa, sonuç o kadar mükemmel olur. Ferdin fıtratında olan, doğuştan getirdiklerine "tabîat", sonradan kazandıklarına "kültür" diyecek olursak, "terbiye"yi daha vecîz bir ifâdeyle; "yeni nesillere, doğuştan getirdikleri kapasitelerini inkişâf ettirme, geliştirme ve onlara terakkî eden, ilerleyen insanlık kültürünü de aktarma faâliyetidir" diyebiliriz. Demek ki, terbiyenin, eğitimin gâyesi, iyi bir insan yetiştirmek ve bu insanı cemiyete faydalı hâle getirmektir. Şüphesiz ki, milletleri ayakta tutan, millî ve manevî değerlerdir. Bu değerler, milletlerin birlik, beraberlik ve toplumsal dayanışma içerisinde yaşamasını ve millî kimliğiyle târih sahnesinde yer almasını sağlamaktadır. Milletler, söz konusu değerleri gelecek kuşaklara aktardıkları oranda varlıklarını sürdürürler. Millî ve manevî değerlere sâhip çıkmalı Târih, bize millî ve manevî değerlerine sâhip çıkmayan ve başka milletleri körü körüne taklit edip millî şahsiyetlerini kaybedenlerin, dünyâ coğrafyasından silinip gittiklerini göstermektedir. Bu yüzden, bir toplumu içten yıkmak isteyenler, onların inanç, ahlâk ve millî değerlerini yok etmeyi ilk hedef olarak seçmektedirler. Bizim millî kültürümüz, yüce dînimizle âdetâ bütünleşmiş ve dînimizin güzel prensipleriyle yoğrulmuştur. Sevgi, saygı ve fedâkârlığın geliştirilmesinde, toplum hayâtımızın âhenkli ve sağlam bir şekilde devâm ettirilmesinde, gençlerimizin ve çocuklarımızın yetiştirilmesinde, manevî değerlerimizin ve millî kültürümüzün katkısı büyüktür. Özellikle genç kuşakları bu değerler çerçevesinde eğitmek ve yetiştirmek oldukça önemlidir. Çünkü gençlerin dinî ve ahlâkî değerlerden uzaklaşmaları, örf ve âdetlerimize uymayan davranışları benimsemelerine, zararlı akım ve alışkanlıkların tuzağına düşmelerine yol açmaktadır. Bu itibârla geleceğimizin teminâtı olan gençlerimizi, millî, manevî ve kültürel değerlere uygun yetiştirmek, anne-babalar, eğitimciler ve toplum olarak hepimizin görevidir. Dinî ve ahlâkî prensiplere sâhip çıkmamız, kimlik ve şahsiyetimizi korumamız emredilmiştir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "İşte bu dîn, benim dosdoğru yolumdur; artık ona uyun. Başka yollara uymayın; yoksa o yollar, sizi parça parça edip, doğru yoldan ayırır. İşte bunları, sakınasınız diye Allah size emreder." (En'âm, 6/153) Sevgili Peygamberimiz de, bizleri ahlâkî çöküntüye sebep olabilecek, birlik ve beraberliğimizi bozacak, başka milletlerin örf ve âdetlerini benimsemekten sakındırmıştır. Bugün, toplumumuzda, bazı eğlencelerde, aklı ve sağlığı tehdit eden içki içmek, âile bütçesini sarsan kumar ve isrâf boyutundaki harcamalar, âdet hâline gelmiştir. Bunları millî ve dînî değerlerimizle bağdaştırmak aslâ mümkün değildir. Ayrıca millî ve manevî değerlerimize ters düşen bu tür eğlence ve âdetler, kültürel tahrîbâta yol açmakta, bizleri millî kimliğimizden de uzaklaştırmaktadır. Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır Büyük âlim ve velîlerden ve İmâm-ı Rabbânî'nin oğullarından Muhammed Ma'sûm Fârûkî (rahmetullahi aleyh) gençliğin, ömrün en kıymetli zamanı olduğunu belirtiyor ve şöyle buyuruyor: "Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyârlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, ma'rifetullahı kazanmayı, hayâl olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanları, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber Efendimiz, "Yarın yaparım diyenler, helâk oldular, aldandılar" buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinnîleri niçin yarattı? "Ma'rifetullah"a ve Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için yarattı. [Ma'rifetullah, Allahın zâtını ve sıfatlarını tanımak demektir. Yani Allah'ın Zâtını tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. O'nun Sıfatlarını tanımak ise, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır.] ... Nefsi ve şeytânı sevindirmeğe ve Allahü teâlânın rızâsından mahrûm kalmaya daha ne kadar devâm edeceğiz? Dünyâ lezzetleri nefsin arzularıdır. İnsanın, Allahü teâlânın ma'rifetine kavuşmasına mâni olan en kuvvetli düşmân da nefsin arzûlarıdır. Bu arzûlar bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. "Maksûdun, ma'bûdundur" sözü meşhurdur. "Nefislerinin arzûlarını ilâh edinenleri görmedin mi?" âyet-i kerîmesi, bu sözümüzün vesîkasıdır." [C. 1, M. 65]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.