Asrımızda, akla, hayâle gelmeyen suçlar işlenmekte; insanlar canavarca birbirlerini boğazlamakta, birileri diğerlerinin mallarına ve ırzlarına tecâvüz etmektedirler. İnsanların içine düştükleri buhrânların, bunalımların en önemli sebebi; insanın rûh ve madde dengesini kuramaması, ulvî yaratılış gâyesini unutması, fıtrat-ı selîmesine uygun hareket edememesidir. Yani akl-ı selîmin îcâplarına göre hareket etmeyip, nefsinin, süflî duygularının esîri olması, kemâle götüren yollardan ayrılmasıdır. Alexis Carrel gibi bazı batılı bilim adamları, "İnsan Denen Meçhûl" adıyle kitap yazmak sûretiyle, insanı bir muammâ olarak gösteriyorlarsa da, insanı, -temel kaynaklarımızda zikredilen sıfatlarıyla- şöyle ta'rîf etmek mümkündür: İnsan, madde ve ma'nâ (yani beden ve rûh) olmak üzere iki unsurdan meydâna gelen, "Allah'ın yeryüzündeki halîfesi" kılınan (Bakara, 30), a'lâ-yı illiyyîn'e çıkmaya namzed yapılan (Âl-i İmrân, 139; Mutaffifîn, 18-19), eşref-i mahlûkât olarak (İsrâ, 70), ahsen-i takvîm üzere yaratılan (Tîn, 4), mükerrem (İsrâ, 70) bir varlıktır. Fakat nefsinin esîri olduğu zaman, esfel-i sâfilîn'e (Tîn, 5) yuvarlanmaya, hayvanlardan aşağı bir derekeye düşmeye mahkûm (A'râf, 179; Furkân, 44) bir yaratıktır. Demek ki insanoğlu, ne melekler gibi sırf nûrânî bir varlık, ne de hayvanlar gibi sadece bir maddî varlıktır. İnsan, meleklerden üstün seviyeye çıkabilen, kendisine, muhtaç olduğu bütün ni'metler ihsân edilen (Lokman, 20; Nahil, 18), âhirette bunlardan hesâba çekilecek olan (Tekâsür, 8), belli bir yaratılış gâyesiyle bu dünyâya gönderilen, yanî Allahü teâlâyı tanımak ve ibâdet etmekle mükellef (Zâriyât, 56) bir kuldur. Ali bin Emrullah şöyle naklediyor: "İslâm âlimlerinin çoğuna göre: insanlar iyiliğe, yükselmeğe elverişli olarak doğarlar. Sonra nefsin kötü arzûları ve güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak, kötü huyları meydana getirir." Bugün millî ve manevî değerlerden mahrûm, mâzîsine, târîhine, kültürel değerlerine yabancı olan gençler arasında içki, kumar ve uyuşturucu alışkanlığı bir salgın ve moda haline gelmiştir. Bu illetler, milletimizin yükselmesini ve memleketimizin ilerlemesini istemeyen düşman güçlerin yaymaya çalıştıkları anarşi ve terörden daha tehlikeli bir hastalıktır. Bu hastalıklar, yetkililerin ifâdeleriyle, gençleri ahlâksızlık, iffetsizlik, fuhşun bütün nevileri, terör, silâh ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi kötülüklere de itmektedir. Her binânın bir temeli vardır. İslâmın temeli de güzel ahlâktır. İslâm dîni kadar, açık ve mantıkî; ferdlere, âilelere ve cemiyetlere bu kadar faydalı hiçbir dîn yoktur. Bu dînin esâsını anlayan, seven ve uygulayan bir kimse, dünyâ ve âhirette mutlu olur. Bunları kaydettikten sonra belirtelim ki, bazı âlimlerin güzel ve kötü ahlâkla ilgili önemli sözleri vardır: "Ahlâk-ı hasenenin (güzel ahlâkın) on alâmeti vardır: Çok i'tirâz etmemek. Adâlet sâhibi olmak. Kendini beğenmemek. İnsanların ayıplarını örtmek. Müslüman kardeşinin kusûrunu görünce hüsn-i zan etmek (onu iyiye yorumlamak). Başkasından gelen eziyet ve sıkıntılara katlanmak. Nefsine zulmetmemek. Kendi ayıplarına bakıp başkalarının ayıplarını araştırmamak. Herkese karşı güler yüzlü, yumuşak ve tatlı sözlü olmak." (Yûsuf bin Esbat) "Ahlâk-ı hasenenin alâmeti, insanlardan gelen sıkıntı ve eziyetlere katlanmaktır." (Abdülhakîm Arvâsî) "İnsana dünyâda ve âhirette zarar veren her şey, ahlâk-ı zemîmeden (kötü ahlâktan) meydâna gelmektedir. Zararların, kötülüklerin başı kötü huylu olmaktır." (Ali bin Emrullah) "Ahlâk-ı zemîme kalbi, rûhu hasta eder. Hastalığın artması, kalbin, rûhun ölümüne sebep olur. En kötü huy, küfür yâni îmânsızlıktır." (İmâm-ı Rabbânî) "Kendinde kötü ahlâk bulunan kimse, buna yakalanmasının sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Çünkü, insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur. Kötü şeyler nefse tatlı gelir." (Hâdimî) İslâmın güzel ahlâkı hakkında İslâm âlimleri buyuruyorlar ki: Güzel ahlâk; güler yüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir. Güzel ahlâkın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır. Güzel ahlâk, Yaratan'dan dolayı, yaratılanları hoş görüp, onların eziyetlerine sabırdır. Bir Müslümana çatık kaşla bakmak harâmdır. Güler yüzlü olmayan, mü'min sıfatlı değildir. Herkese karşı güler yüzlü olmalıdır. Kısacası Müslüman, hasreti çekilen insân demektir. Zâten iyi insan da, iyi ahlâklı insan demektir... Netîce olarak söylemek gerekirse, İslâm dîni, ahlâkı ve medeniyeti doğru bir şekilde öğrenilir ve öğretilirse, ona uygun yaşanırsa, bütün fertler, âileler, cemiyetler, hattâ bütün insanlık râhat eder, huzûr ve sükûn içerisinde, emniyet ve âsâyiş üzere yaşarlar. Eğer bütün insanlar, İslâm ahlâkı üzere yaşasalar, dünyâda ne kötülük, ne hîle, ne savaş, ne şiddet, ne de zulüm kalır. Dünyâmız büyük bir gemi, bütün insanlar da onun yolcuları gibidir. Bu gemiyi hepimizin korumaya çalışması lâzımdır; yoksa hep birlikte batarız.