Hac ibâdeti, yılda bir defa, dünyânın her tarafından gelen Müslümânları, İslâmiyet'in ilk defa doğduğu ve yayıldığı topraklarda bir araya getirir. Allahü teâlânın, yeryüzünde mübârek ve mukaddes kıldığı Kâbe'nin bulunduğu arsada (Mescid-i harâmda) bir araya gelen çeşitli ırk, renk ve dilden bu insanlar, büründükleri ihrâm içinde, aralarındaki beşerî ayrılıklardan sıyrılarak, İslâmiyet'in emrettiği saf dîn kardeşliğini bütün varlıklarıyla yaşarlar. İstisnâsız hepsi tek bir kıyâfet, tek bir îmân, tek bir nidâ (Lebbeyk... Allahümme Lebbeyk...: Emret Allah'ım, emret...) ile, yek-vücûd, yek-kalp, yek-cihet olarak topluca hac ibâdetlerini îfâ ederler. Müslümânlar, bu ibâdet günlerinin öncesinde ve sonrasında bir araya gelerek birbirleriyle yakından tanışır, konuşur, görüşür ve sevişirler. Âlimler, dînî bilgi ve mes'elelerde, aralarında, birbirleriyle istişâre etme ve bilmediklerini birbirlerinden öğrenme imkânı bulurlar. Ayrıca her memlekette yaşayan Müslümânlar, birbirlerinin hâllerinden, sevinç ve üzüntülerinden bizzât haberdâr olurlar ve dîn kardeşlerinin hâlleriyle hâllenirler. Bu yakından tanışma ve sosyal yardımlaşma, Müslümânlar arasındaki bağları kuvvetlendirir... HACI OLMAK İÇİN... Bilindiği gibi "Hac", İslâmın beş şartından biridir. Ya'nî, gücü yetenlerin, ömürlerinde bir kerre, Kâbe-i mu'azzamaya gidip, oraya mahsûs ibâdetleri yapmaları farzdır. İkinci ve daha sonra yapılan haclar nâfile olmaktadır. Hâcı olmak için Kâbe'nin arsasına (Mescid-i Harâm'a) gidilir. Başka yerlere giden hâcı olmaz... Bir rivâyete göre, Kâbe'yi yaparak ilk ziyâret eden meleklerdir. Allahü teâlâ, yeryüzünde bir beyt (Kâbe) yapılmasını isteyince, meleklerden bir kısmını yeryüzüne gönderdi. "Yeryüzünde benim için bir beyt binâ ediniz. Yapacağınız bu beyt, semâda Beyt-i ma'mûr tavâf olundukça, yeryüzünde bulunanlar tarafından ziyâret ve tavâf edilsin" buyurdu. Bunun üzerine melekler yeryüzüne inip, Beyt-i ma'mûr'un simetriğine Kâbe-i Muazzamayı yaptılar. Başka bir rivâyete göre, Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselâma Kâbe'yi inşâ etmeyi emredince, o da Mekke'ye geldi ve meleklerle Beytullah'ı inşâ eyledi... Farz olan hacca gitmeye çalışmalıdır! Bir kerre, farz olan haccı yapmak, yirmi kerre Allah yolunda savaş etmekten daha sevaptır. Sevgili Peygamberimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurdu ki: "Hac, suyun kirleri temizlediği gibi, günâhları yok eder." (Taberânî) Kabûl olan hac, kılınmamış namâzların, tutulmamış oruçların, verilmemiş zekâtların günâhlarının affına sebep olmaz. Fakat, bunları geciktirme günâhlarının affına sebep olur. Üzerinde farz ve vâcip ibâdetlerden kazâsı olanların bunları kazâ etmeleri lâzımdır. Kul borçları da, verilmedikçe veya hak sâhipleriyle helâlleşilmedikçe, ödenmiş olmaz. Hak ve kul borçlarından başka günâhlar, kabûl olmuş hac sebebiyle affedilir. Resûlullah Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurdu ki: "Haccedin ki, muhtâç olmayasınız. Yolculuk edin ki, sıhhate kavuşasınız." (Taberânî) Peygamberimiz yine buyurmuştur ki: "Hac zenginliğe, zinâ fakîrliğe sebep olur." (Şir'atü'l-İslâm) "HACI, ALLAH YOLUNDADIR" Hacca giderken, orada ölmekten korkmamalıdır! Hattâ hac yolunda ölmeyi ganîmet bilmelidir. Çünkü hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Hacca giderken veya gelirken ölenin geçmiş günâhları affolur. O kimse, hesâba çekilmeden ve azâp görmeden Cennete girer." (İsfehânî) Hacca giden, başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek sıkıntılara da katlanmalı, yumuşak davranmalıdır. Haccın fazîleti, üstünlüğü, meşakkatine göre artmaktadır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Hac için harcanan mala, Allah yolunda cihâdda harcanan mala verildiği gibi, yediyüz misli sevâb verilir." (Beyhekî) "Hâcı, Allah yolundadır. Hac yolunda sarf ettiği mal için, bire yediyüz sevâb kazanır." (Taberânî) "Bir hâcı ile karşılaşınca, ona selâm verin, onunla müsâfeha edin, evine girmeden önce, kendiniz için duâ, istiğfâr etmesini isteyin; çünkü hâcı, mağfiret olunmuş kimsedir." (Taberânî) "Hâcı, yakınlarından dört yüz kişiye şefâat eder." (Bezzâr) Cenâb-ı Hak, hacca gidenlere, makbûl ve sahîh haclar yapmalarını ve memleketlerine de sâlimen dönmelerini nasip buyursun.