Dünkü makâlemizde, hakkındaki medihkâr sözlerden birkaç tanesini naklettiğimiz İmâm Buhârî ile ilgili olarak, bugün, yakın zamana âid 3 ilim adamının sözlerini de nakledelim: Hindistan'da yetişen büyük âlimlerden Abdü'l-Hakk ed-Dehlevî'nin ifâde ettiğine göre İmâm Buhârî, hadîs ilmi ve âlimlerinin "İmâm"ı olup muhaddisler arasında "Emîrü'l-Mü'minîn fi'l-hadîs" ve "Nâsıru'l-ehâdîsi'n-nebeviyye" lakablarıyla anılır. Muâsır müelliflerden Hayru'd-dîn ez-Ziriklî de: Onun hakkında, "Hıbru'l-İslâm", "Hâfız-ı hadîs-i Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)" ta'bîrlerini kullanır. Yine son devrin büyük ilim adamlarından Yûsuf bin İsmâîl En-Nebhânî ise onu, "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) mu'cizelerinden biri" olarak addetmektedir. Bazı âlimler de, onun, "Allahü teâlânın, yeryüzünde yürüyen âyetlerinden bir âyet olduğunu" ifâde etmişlerdir. Doğduğu yer olan ve zamanın önemli ilim merkezlerinden birini teşkil eden Buhârâ'da, zekâsının keskinliği, hâfızasının kuvveti ve kâbiliyetinin üstünlüğü ile etrâfındakilerin hemen dikkatlerini üzerine çeken İmâm Buhârî, onların hayret ve takdirlerini kazanmış, bu ilk tahsîl yıllarında, bilhâssa hadîs ilmini öğrenmeye karşı büyük bir ilgi duymaya başlamıştı. On yaşından itibâren hadîs âlimlerinin derslerine devâm etmeye başlamış, henüz onbeş yaşına girmeden, yetmişbin hadîs-i şerif ezberlemişti. Bu acîp (enteresan) hâdiseyi duyanlar, "hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?" diye sorduklarında, onlara, "evet, hatta yetmiş binden fazladır; ayrıca bu hadîslerin kimler tarafından rivâyet edildiğini, râvîlerin doğum ve ölüm târihlerini de biliyorum" cevâbını vermiştir. On yaşında iken kendisine hadîs ezberleme ilhâm olunduğu, onbir yaşında hadîs öğrendiği kimselerin hatâlarını bulmaya başladığı, onaltı yaşında Abdullah İbnü'l-Mübârek ve Vekî' İbnü'l-Cerrâh'ın kitaplarını ezberlediği, yine bu yaşta (210/826 senesinde) annesi ve ağabeyi ile hacca gittiği bilinmektedir. İmâm Buhârî, onaltı yaşına geldiği 210 senesinden başlayarak yıllarca (40 yaşına kadar) ilim öğrenmek için pekçok ilim merkezine seyâhat etmiştir. Bu ilmî merkezler arasında Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere, Bağdâd, Basra, Kûfe, Mısır, Nîşâbûr, Belh, Merv, Askalân, Dimeşk, Hıms, Rey, Kaysariyye (Filistîn'de) ve benzeri birbirinden çok uzak yerlerin bulunduğu ve o günün ulaşım imkânları göz önüne getirilecek olursa, bu işin ciddiyeti ve büyüklüğü daha iyi anlaşılır. İlim tahsili, özellikle hadîs dinlemek, okumak ve öğrenmek için birçok memleket dolaştığı, kendi ifâdesiyle ikişer def'a Mısır'a ve Şâm'a, dört def'a Basra'ya gittiği, beş yıl Basra'da, altı sene Hicâz'da kaldığı, Mekke-i mükerreme'de Şâfiî fıkhını öğrendiği, muhaddislerle beraber Bağdâd ve Kûfe'ye sayılamayacak kadar çok gittiği nazar-ı dikkate alınacak olursa, gıbtaya şâyân ilmî şahsiyetinin nasıl teşekkül ettiği bir nebze anlaşılabilir. Hadîs-i şerif toplamak gâyesiyle, yukarıda bir kısmını zikrettiğimiz yerlerin yanı sıra dolaştığı birçok şehir ve memleket, zamanında ilim merkezi olarak temâyüz eden yerlerdir. Muhtelif merkezlere yaptığı seyahatlerinde, binden fazla âlimden hadîs ve diğer ilimleri öğrenmiş, kendisinin de başkalarına nakletmiş olduğu husûsu kaynaklarda zikredilmekte ve hocaları sayılmaktadır. Buhârî hazretlerinden hadîs-i şerîf işitip rivâyet edenlerin sayısının doksanbinden fazla olduğu, gittiği her yerde, etrâfının hadîs almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taştığı, meselâ Nîşâbûr'a gittiğinde, kendisini dörtbin kişinin karşıladığı yine kaynaklarda kayıtlıdır. İmâm Buhârî, devrinin büyük ilim merkezleri olan Horasân, Irâk (bütün şehirleri), Şâm, Hicâz, Mısır ve diğer İslâm memleketlerindeki en büyük hadîs âlim ve hâfızlarından uzun müddet dinlemek ve yazmak suretiyle, kuvvetli bir şekilde hadîs öğrendikten sonra, Bağdâd'a gittiğinde, kendisini imtihân için, sened ve metinleri değiştirilen 100 (yüz) hadîsi, asıllarına uygun okuyunca, hadîs ilmindeki hâriku'l-âde kudret ve kuvvetini herkes görüp anlamış ve takdîr etmiştir. O, muhaddis ve hâfız olduğu gibi, aynı zamanda fakîh, târihçi ve diğer birçok ilimle meşgûl olmuş bir kimsedir. Büyük hadîs âlimi Buhârî'nin ilminin çokluğuna, hadîs ilminde otorite olduğuna delâlet eden pekçok hâdise var ise de, bunlardan bir tanesini belirtmek bile, onun durumunu ortaya koymak için kafidir. Şimdi, az evvel zikrettiğimiz, Bağdâd'daki imtihânın teferruâtını ele alalım: İmâm Buhârî, Bağdad'a geldiğinde orada bulunan hadîs âlimlerinden çoğu toplanıp, onu imtihân etmek istediler. Yüz tane hadîs-i şerifin metin ve sened kısımlarının yerlerini değiştirdiler. Bu şekilde değiştirdikleri hadîslerden, her bir kişiye on hadîs vererek, on kişiyi kendisine gönderdiler. Bunlar onun bulunduğu meclise gelerek, her birisi yanlarında bulunan hadîsleri okuyup "Bu hadîs-i şerifi biliyor musunuz?" diye tek tek sordular. On kişi onar hadîsi okurken, her birine, "ben, bu söylediğiniz şekilde bir hadîs-i şerif bilmiyorum" cevabını verdikten sonra, birinci kişiye ve müteâkiben diğerlerine "senin okuduğun birinci hadîsin metni böyle, isnâdı da şöyledir" diye başlayıp onların okudukları sıra ile birden yüze kadar bütün hadîslerin" sened ve metinlerini doğru bir şekilde okudu. Bu imtihân sonunda, orada bulunanların hepsi onun hâfızasının kuvvetini, hadîs ilmindeki yüksekliğini anlayıp kabul ve takdîr etmişlerdir.