Fransızca olarak "Calligraphie" [İng. "Calligraphy"] şeklinde yazılan ve sözlük ma'nâsı i'tibâriyle "çizgi, yazı" demek olan "HAT" kelimesinin ondan fazla mânâsı vardır. Genel olarak "Hat" denilince, "Kur'ân-ı kerîm harfleri ile yazılmış yazı" akla gelir. Sanat yazıları için "hüsn-i hat" (güzel yazı) tâbiri kullanılır. Hüsn-i hat yazarlarına "hattât" denilmiştir. Hattın diğer bir özelliği, el ve kalemle yazılmış olmasıdır ki, buna "el yazması" yahut "orijinal yazı" da denir. Yazının târihi İslâmî yazının insan yapısı olmadığı, vaz'-ı İlâhîye dayandığı, Âdem aleyhisselâm Cennetteyken, onun Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde İslâmî harflerle "Kelime-i tevhîd" yazısını gördüğü; hattâ hazreti Âdem yokken o harflerin mevcût olduğu kitaplarda yazılmaktadır. 5. asrın ikinci yarısında dik ve köşeli "Ma'kılî" yazı ile yuvarlağımsı "Şâmî" yazının Mekke'de kullanılmakta olduğu bilinmektedir. İslâmiyetin ilk yıllarında, kullanılan yazı çeşidi hakkında muhtelif rivâyetler vardır. İslâmiyetin zuhûruyla, Peygamberimizin yakın sahâbîlerinden Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, Hazret-i Talha, Ebân bin Saîd, Osmân bin Saîd, Yezîd ve Muâviye bin Ebî Süfyân (radıyallahü anhüm) vahiy kâtipliği yaparak İslâm âleminin ilk yazı yazanları olmuşlardır. Arap ve Acem milletleri ile Türk milleti, hüsn-i hat sanatında hüner ve dehâ sâhibi nice insanlar yetiştirmişlerdir. Osmanlıların bu uğurdaki hizmeti öteki milletlerden çok daha ileri gitmiş, Arab'ın sülüsünü, Acem'in ta'likini binbir incelik içinde tamamlamış ve ıslah etmiş, bir taraftan da yüzlerce Osmanlı hattâtı yetiştirmiştir. Hat sanatı hakkında yazılmış eserlerde, Osmanlı Sultanlarının hemen hemen hepsinin hat sanatında örnek olabilecek eserler verdikleri, Şeyhülislâm ve sadrâzam olarak hizmette bulunmuş bazı zâtların aynı zamanda birer hattât oldukları ve kâdî olarak vazîfe yapan kimselerin de muhakkak hüsn-i hat dersi aldıkları yazılmaktadır. Meşhûr hattâtlar İbn-i Mukle (885-949), Ya'kût-ı Musta'sımî (1204-1298), Şeyh Hamdullah (1437-1520), Ahmed Karahisârî (1468-1556), Hâfız Osmân bin Alî (1642-1698), Mehmed Es'ad Yesârî (1753-1798), Mustafâ Râkım (1757-1828), Mahmûd Celâleddîn (? - 1849) ve hanımı Esmâ İbret (? - 1780), Mustafâ İzzet (1770-1849), Şevkî Efendi (1829-1887), Hulûsî Efendi (1869-1940), İsmâîl Hakkı Altûnbezer (1873-1946), Mustafâ Halîm Özyazıcı (1898-1964), Beşiktâşlı Hâcı Nûrî Efendi (1868-1951), Mahmûd Yazır (1895-1952), Necmeddîn Okyay (1883-1967), Hâfız Kemâl Batanay (1891-1981), Hâmid Aytaç (1891-1982)..... [Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîme, hadîs-i şerîflere ve diğer İslâmî ilimlere hizmet eden bütün hattâtlara ganî ganî rahmet eylesin.] Hüsn-i hat yazılarının çeşitleri "Ma'kılî" olan ilk İslâm yazısı, kısa zaman içinde "Kûfi" yazı ile tekâmül etmiştir. Hazret-i Ali, bu sâhada çok güzel örnekler vermiştir. Türklerin ve bilhâssa Osmânlıların İslâmiyete yaptıkları hizmet sırasında, İslâmî sanatlar arasında en ziyâde ileri götürdüğü sanat, hüsn-i hat olmuştur. Hat sanatında, "Aklâm-ı sitte (altı kalem); sülüs, nesih, muhakkak, reyhânî, tevkî ve rik'a olarak çeşitlere ayrılmış, ayrıca bir yedincisi olarak da "ta'lik" ortaya çıkmıştır. "Altı kalem=aklâm-ı sitte"den her biri "hâfî" ve "celî" diye bölümlere ayrılmakta, bu sûretle ölçülü kalemler 12'ye yükselmektedir. Bâzıları bu 12 kaleme ilâveler yaparak 46, hattâ daha fazla sayıya çıkartmaktadırlar. Bu bilgiler, İslâmda yazıya verilen ehemmiyetin, sarf olunan çalışma ve gayretin kısa bir bilançosu gibidir. Sanat âleminde küçümsenmeyecek olan bu zenginlik, Rabbânî bir feyiz ve rahmet altında işleyen dimağ ve ellerin, îmân ve zevk dolu gönüllerin güzel ve muhteşem tezâhürleridir.