Son devrin en büyük hattâtlarından olan ve "Şeyhu'l-hattâtîn=hattâtların hocası" unvânına lâyık görülen merhûm "Diyârbekirli Hattât Hâmid Aytaç beyin [Hâmid-i Âmidî Efendi]"nin (1891-1982) yanında 10 sene hat meşk ederek icâzet alan, Nevşehirli Hattât Cemîl Bilgiç Beyi, bundan bir ay kadar önce, 7 Ocak 2008 günü kaybetmiştik. O, zamanımızın usta hattâtlarının önde gelenlerinden idi. Nezâket timsâli, gâyet ince rûhlu, hassâs bir Osmânlı beyefendisi, hâlis bir Müslümân idi. [Kendisine, hocasına ve bütün hattâtlara Allahü teâlâdan rahmetler diliyoruz. Cenâb-ı Hak, geride kalan bütün âile efrâdına ve sevenlerine de sabırlar versin.] Bu makâlemizde önce, Kâhire'de geçen bir hâtıramızı arz edip, sonra da birazcık, merhûm Cemîl Bilgiç ağabeyimizden bahsedeceğiz: Diyânet İşleri Başkanlığı'ndaki görevimiz sırasında, Dışişleri Bakanlığı'nın organizesi üzerine, Mısır'a gitmiştim. Orada iken, 1975 yılında, [merhûm Prof. Dr. Müctebâ Uğur ve Prof. Dr. Cemâl Sofuoğlu beylerle beraber], Mısır Etnoğrafya Müzesi Müdürü Mahmûd en-Nehhâs beyi ziyârete gitmiştik. [Mahmûd bey, Kâhire Üniversitesi Coğrafya Profesörlüğünden emekli, İzmirli bir hanımla evli, o zaman liseye giden Bülbül isimli bir oğlu olan, biz Türkleri çok seven, hattâ Mısırlı bir müsteşârın 3 defa söylediği "el-Emel fî Türkiyâ=Ümîd Türkiye'dedir" sözünü önemle bize nakleden ve "aman bu ümîdi kırmayın" diye tenbîh eden bir zâttır; vefât etmişse, Allahü teâlâ kendisine rahmet eylesin.] Müzede kendisine yaptığımız bir ziyâret sırasında, o esnâda yanında bulunan, Mısırlı hattâtlardan bir zâtı, "Mısır'ın büyük hattâtlarından İbrâhîm Efendi" diyerek bize tanıtmıştı. Bizi de, "Türkiye'den Üniversite'den ve Diyânet'ten kardeşlerimiz" diye takdîm edince, Mısırlı hattât İbrâhîm Efendi [vefât etmişse, Allahü teâlâ, ona da rahmet eylesin], "Mahmûd Bey, Türklerin yanında bâri, bizi, büyük hattât diye tanıtma; çünkü Kur'ân-ı kerîm Mekke-i mükerreme'de nâzil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı; hattın esâs üstâdları Türklerdir" diyerek tevâzu göstermiş ve bir hakîkati de ifâde etmişti. Gerçekten Türkler, İslâmiyete, ilme, medeniyete, insanlığa, hattâ bütün mahlûkâta çok büyük hizmetler yaptıkları gibi, pek çok sanat dalına ve bu arada hat sanatına da büyük hizmetler îfâ ettiler. [Biz bu vesîleyle, yarınki makâlemizde de inşâallah bir nebze hat sanatından ve hattâtlarımızdan bahsetmeye çalışacağız.] Merhûm Cemîl Beyin birçok yerde hâtıraları var. Meselâ, Kuzuluk Kaplıcaları Mescidi'ndeki mihrâbda bulunan âyet-i kerîmeyi ve oturmakta olduğu İhlâs Marmara Evleri I. Kısım Câmii'nin mihrâbındaki âyet-i kerîmeyi o yazmıştır. [Başka birçok câmide de hâtları vardır.] Müsveddelerini bizim hâzırladığımız, [Nu'mân Aydoğan Ünal Beyin gayretleriyle] Bursa'daki ilk Osmanlı Şeyhulislâmı "Molla Fenârî"nin, [Cüneyd İlhân Tanrıyâr Beyin gayretleriyle] Semerkand'daki büyük akâid imâmlarımızdan "İmâm Mâtürîdî"nin, [Merhûm Kıbrıslı Mustafâ Beyin gayretleriyle] "Hoca Yûsuf Bâbâ" diye anılan "Yûsuf-i Hemedânî"nin, [İzmir'de Ahmed Büyük beyin gayretleriyle de] Ödemiş-Birgi'deki "İmâm Birgivî", oğlu ve talebelerinin [orada bulunan toplam beş zâtın] kabr-i şerîflerindeki ism-i şerîflerini merhûm hattât Cemîl ağabeyimiz yazmıştı. Bizim kendisiyle beraber olan son meşgalemiz şu olmuştu: 300 sene evvel yapılan bir Ka'be-i muazzama gravürünü, Ankara'daki ağabeyine bizim için yağlıboya tablo olarak yaptırmıştı. 4-5 ay süren bu çalışma ile ilgili olarak, "ağabeyim, eline fırçayı her alışında abdest almış, abdestsiz hiç fırça çekmemiş" demişti. Bazı büyüklerimizin ism-i şerîflerini ayrı ayrı yazdığı gibi, "Silsile-i Aliyye" büyüklerinin mübârek isimlerini de topluca şiir hâlinde yazmıştı. Cenâb-ı Hak, onu da, bizi de Cennet'te o büyüklerle berâber eylesin.