Hazret-i Alî Efendimizin, ilim ile malı mukâyesesi

A -
A +

Bugünkü makâlemizde, Hazret-i Alî'nin (radıyallahü anh) ilmiyle ilgili olarak "Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn" isimli kıymetli kitâptan bir nakil yapmak istiyoruz. Ama önce birkaç kelime ile de olsa ondan bahsedelim... Bilindiği gibi Hazret-i Alî, Resûlullah Efendimizin amcası Ebû Tâlib'in oğlu ve sevgili dâmâdı, "Ehl-i Beyt"in ve "Oniki İmâm"ın birincisi, Hulefâ-i râşidîn'in, İslâm halîfelerinin ve Cennet'le müjdelenen 10 kişinin dördüncüsü, Evliyânın büyüğü, hattâ Vilâyet yolunun reîsidir. Puta tapmadığı için "Kerremallahü Vecheh"; Allahü teâlâ'nın takdîrine râzî olduğu için "Murtazâ", kahramân ve cesûr olmasından, dönüp dönüp düşmâna saldırmasından dolayı "Kerrâr", Allahü teâlânın arslanı ma'nâsına da "Haydar" ve "Esedullâhi'l-Gâlib" lakablarıyla anılmıştır. Hakkında birkaç âyet-i kerîme nâzil olup, pek çok hadîs-i şerîfle medhedildi. Tek başına kendisi hakkında vârid olan hadîs-i şerîfler de var; Ehl-i Beyt içerisinde onu medheden hadîs-i şerîfler de bulunmaktadır. Allahü teâlânın en çok sevdiği Resûlü Muhammed aleyhisselâmdır. Onun da en çok sevdiği Ehl-i Beyti ve Eshâbıdır. "Ehl-i Beyt" kimlerdir? Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde "Ehl-i Beyt" hakkında meâlen buyurdu ki: "...Allahü teâlâ sizlerden ricsi, yâni kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor." (Ahzâb sûresi, 33) Eshâb-ı kirâm sordular: "Yâ Resûlallah! Ehl-i Beyt kimlerdir?" O esnâda, Peygamber Efendimizin yanına Hazret-i Ali (radıyallahü anh) geldi. Peygamberimiz, onu mübârek paltoları altına aldılar. Daha sonra Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anhüm) geldiler. Her birini bir tarafına alarak; "İşte bunlar, benim Ehl-i Beyt'imdir" buyurdular. Bu yüksek kimselere "Âl-i Abâ" ve "Âl-i Resûl" de denir. Kitaplarda şu tarifleri de görüyoruz: "Ehl-i Beyt": 1- Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün âile fertleri. 2- Mübârek hanımları, muazzez kızı Hazret-i Fâtıma ile mübârek damadı Hazret-i Ali ve bunların evlâtları olan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, onların çocukları ve kıyâmete kadar gelecek torunlarının hepsi. 3- Hattâ Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu Hâşimoğullarına da "Ehl-i Beyt" denir. Eshâb-ı kirâmdan Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) de "Ehl-i Beyt"ten sayıldı. Şimdi bu kısa mukaddimeden sonra gelelim esâs konumuza: "Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn" isimli kıymetli kitâpta "Mişkâtü'l-envâr" kitâbından naklen deniliyor ki: "Resûlullah (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) hazretleri buyurdular ki: "Ben ilmin şehriyim; Alî de onun kapısıdır." Hâricîler bu hadîs-i şerîften dolayı, Alî (radıyallahü teâlâ anh) hazretlerine hased ettiler. Hattâ Hâricîlerin büyüklerinden on kimse, dediler ki: "Biz hepimiz, Hazret-i Alî'den (kerremallahü vecheh) birer mes'ele soralım. Eğer her birimize ayrı ayrı cevâb verirse, biliriz ki âlimdir ve fâdıldır." O on kişi, Hazret-i Alînin (radıyallahü anh) huzûr-ı şerîflerine varıp, birisi sordu: "Yâ Alî! İlim mi efdaldir, mal mı efdaldir?" [Bilindiği gibi "efdal" kelimesi: daha fazîletli, daha üstün demektir.] Hazret-i Alî (radıyallahü anh) saâdetle buyurdular ki: "İlim efdaldir." Bunlar dediler ki: "Ne delîl ile söylersin?" Hazret-i Alî buyurdu ki: "İlim Enbiyâdan mîrâsdır. Mal ise Kârûn, Fir'avun ve Hâmân'dan mîrâsdır." İkincisi suâl etti ki: "İlim mi efdaldir, mal mı?" Hazret-i Alî yine cevâb buyurdu ki: "İlim maldan efdaldir. Zîrâ ilim, sâhibini saklar. Malı, sâhibi saklar." Üçüncüsü, onlar gibi sordu. Hazret-i Alî cevâb verdi ki: "İlim efdaldir. Zîrâ, mal sâhibinin düşmânı çoktur. İlim sâhibinin dostu çoktur." Dördüncü aynı şekilde suâl etti. Hazret-i Alî de cevâb verdi: "İlim efdaldir. Zîrâ malı tasarruf etseler eksilir. İlmi tasarruf etseler ziyâde olur [artar]." Beşinci de aynı şekilde suâl etti. Alî (radıyallahü anh) cevâb buyurdu ki: "Mal sâhibi cimri diye çağrılır. İlim sâhibi büyük isimler ile çağrılır." Altıncısı da, aynı şekilde sordu. Hazret-i Alî (radıyallahü anh) cevâb buyurdu ki: "Mal harâmîden hıfz olunur. İlim harâmîden hıfz olunmaz." Yedincisi aynı şekilde sordu. Hazret-i Alî saâdetle cevâb buyurdu ki: "Mal çok durmakla zâyi olur. İlim her ne kadar durur ise de zâyi olmaz." Sekizinci aynı şekilde suâl etti. Cevâb buyurdular ki: "Mal kalbe kasâvet verir. İlim kalbi nûrlandırır." Dokuzuncu aynı şekilde suâl etti. Cevâbında buyurdular ki: "Mal sâhibi, mal sebebi ile tanrılık dâvâsında bulunur. İlim sâhibi böyle yapmaz." Onuncu dahî aynı şekilde suâl etti. Cevâbında saâdetle buyurdu ki: "Mal, sebeb-i kasâvettir [kalbi katılaştırır]. İlim, sebeb-i rahmettir." Bundan sonra, Hazret-i Alî (radıyallahü anh) buyurdu ki: "Eğer bunlar benden, devâmlı suâl etseler, ben bunlara hayâtta olduğum müddetçe devâmlı cevâb verirdim." O on Hâricî gelip, Hazret-i Alî'ye (radıyallahü anh) mutî' oldular." Cenâb-ı Hak, bizleri, Hazret-i Alî Efendimizin ve bütün Ehl-i Beyt'in şefâatlerine nâil eylesin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.