"Hazret-i Peygamberi Anma ve Peygamberlere Saygı Haftası" münâsebetiyle -2-

A -
A +

Öneminden dolayı, makalemizin hemen başında belirtelim ki, Allahü teâlânın, mahlûkâtına olan merhameti, ihsânı, ni'metleri o kadar çoktur ki, bunu ancak "sonsuz" kelimesiyle ifâde edebiliriz. Dünyadaki bütün insanlara çok acıyan Rabbimiz, Rahmân sıfatının gereği olarak iyi, güzel ve faydalı şeyleri yaratıp, dostunu-düşmanını ayırmadan, herkese gönderiyor. Cenâb-ı Hak, insanların dünyâda râhat, huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları, âhirette de sonsuz saâdete, bitmez-tükenmez ni'metlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri ve sakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine bildirmiş, bunları bildiren birçok "Kitap" (yüz "suhuf" ve dört büyük "kitap") da göndermiştir. Bu kitaplardan yalnız Kur'ân-ı Kerîm bozulmamış, diğerleri maalesef kötü kimseler tarafından değiştirilmiştir. Anne ve babanın evlâdına olan şefkat ve merhametinden daha çok kullarına merhamet eden Yüce Rabbimiz, insanları küfür, dalâlet, sapıklık, ahlâksızlık, çirkinlik, bozukluk, kötülük, zulmet, karanlıklardan kurtarmak için, onlara "dîn" göndermiştir. Umûmî bir ta'rîf yapmak gerekirse "İslâm dini", Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vâsıtası ile Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâm'a gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâidelerdir. İslâm âlimlerinin buyurdukları gibi, bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir. Eski semâvî dînlerin görünür-görünmez bütün iyilikleri ve güzellikleri İslâmiyetin içinde toplanmıştır. Bütün saâdetler ve muvaffakıyetler ondadır. Yanılmayan ve şaşırmayan akılların kabul edeceği esâslardan ve ahlâktan ibârettir. İslâmiyet, insanların hem ruhî, hem de maddî refâhını en mükemmel şekilde te'mîn edecek prensipler getirmiştir. İnsan hak ve vazifelerini en geniş şekilde düzenlemiştir. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini ehemmiyetle istemektedir. Kendi idâresi altında bulunan insanların, evlâdın, âilenin ve milletlerin haklarını ve idârelerini öğretmekte; dirilere, geçmişlere ve geleceklere karşı birtakım hak ve mes'ûliyetler yüklemektedir. Saâdet-i dâreyn ya'ni dünyâ ve âhıret saâdeti İslâmiyette toplanmıştır. Tarihimizde Karahanlılar, Gazneliler, Timuroğulları, Babürlüler, Selçuklular ve Osmanlılar, bütün insanlığa çok hayırlı hizmetler yapmış ve pek yüksek medeniyetler sergilemişlerdir. Bu medeniyetlerin temelleri, tâ Sevgili Peygamberimizin "Hicret-i Nebeviyye"lerinden sonra Medîne-i münevverede kurdukları İslâm devletine dayanır. Bu yüksek medeniyetlerin temellerini atan Sevgili Peygamberimiz, dost-düşmân herkesin dikkatlerini çekmiş, pek çok kimse, imkânları nisbetinde o zâtı tedkîk etmiş, incelemelerinin sonucunda bazı değerlendirmeler yapmışlardır. Târihte, araştırma ve incelemeleri netîcesinde, İslâmiyetle şereflenen sayılamayacak kadar çok insan vardır. Günümüzde yabancılardan, gayr-i müslimlerden pek çok kimse, zamân zamân İslâmiyetle şerefleniyor. Birçok diplomat, devlet ricâli, ilim ve fen adamları, hattâ dîn adamlarının Müslümân oluşları, İslâmiyetin büyüklüğüne hayrân kaldıklarındandır. İnsânlığın bugün de, Hazret-i Peygambere ne kadar muhtâç olduğunu ifâde için, dünyâ çapında meşhûr bazı kimselerin, O'nun ve İslâm Dîni hakkındaki bazı sözlerini burada nakletmek çok faydalı olurdu, ama makalemizin hacmi şimdilik buna müsâit değildir. Kesin bir husustur ki ilim, irfân ve asâlet sâhibi insanlar Hazret-i Peygamberi medhetmekte; câhil, ilim ve edepten mahrûm, nasîpsiz, dînsiz, îmânsız, bozuk kişiler de kötülemektedir. Bu, bir nasip işidir. Târih boyunca, mükemmel hayâtı, en ince teferruâtıyla ortaya konulan yegâne zât olan Hazret-i Peygambere, insânlığın bugün de ne kadar muhtâç olduğunu, şimdi daha iyi anlıyoruz. Bu vesîleyle şu önemli husûsu da belirtelim ki: Bilindiği gibi, bazı Peygamberler belli bir zaman dilimine, bazıları muayyen bir coğrafî bölgeye, bazıları da belli bir kavme gönderilmiş, bunların dünyâdaki zamanları dolunca, getirdikleri ahkâmın yürürlük müddetleri de bitmiştir. Âhir zaman Nebîsi (en son Peygamber olan) Muhammed aleyhisselâm'ın getirdiği hükümler, kıyâmet kopuncaya kadar devâm edecektir. İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlıdır. Ona tâbi olmak için, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır. Yine Muhammed aleyhisselâm'a tâm ve kusûrsuz tâbi olabilmek için, onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Burada tekrâr belirtelim ki, Muhammed aleyhisselâm Peygamberlerin sonuncusudur. O'nun kitâbı, geçmiş kitâpların en iyisidir. O'nun dîni, bütün dînleri yürürlükten kaldırmıştır. O'nun getirdiği dîn, kıyâmete kadar bâkî kalacaktır; kimse tarafından değiştirilemeyecektir. Yüce Allah, bu dîni (İslâmı) kıyâmete kadar koruyacağını, bozulmamış olarak her yere yayacağını müjdelemiştir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.