"Hazret-i Peygamberi Anma ve Peygamberlere Saygı Haftası" münâsebetiyle -5-

A -
A +

Bilindiği gibi, geçtiğimiz Pazarı Pazartesiye bağlayan gece, Mevlid Kandili idi. Bu sene, Diyânet İşleri Başkanlığı'nın 9 Nisan'da başlattığı "Hazret-i Peygamberi Anma ve Peygamberlere Saygı Haftası", 20 Nisan'a kadar devâm edeceği için, biz de, bugün ve yarın da, bundan önceki 4 makalemizde işlediğimiz konuya devâm edeceğiz. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar." "Peygamberleri hatırlamak, anmak ibâdettir." "Beni ana-babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz." Şimdi, birazcık, Resûlullah Efendimizin doğumundan bahsedelim: Yedi kat yer, yedi kat gök, kısacası bütün âlem, büyük bir hürmet ve sevinç içinde "Seyyidü'l-mürselîn", "Hâtemü'l-enbiyâ", "Habîb-i Hudâ" olan Efendisini beklemekte idi. Hicretten 53 sene evvel, Fil vak'asından iki ay kadar sonra, Rebî'ul-evvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'nin Hâşimoğulları Mahallesinde, Safâ Tepesi yakınında bir evde, Muhammed Mustafa (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) doğdu. O'nun teşrîfiyle âlem, yeniden hayât buldu; karanlıklar dağıldı; bütün âlemler aydınlandı. Dost-düşman herkesçe ma'lûm olduğu üzere, Resûl-i Ekrem Efendimizin doğduğu gece, pekçok mûcize görülmüştür: Meselâ o gece, Kâbe-i Muazzama ve Mescid-i Harâm'daki bütün putlar yüzüstü devrilip yere kapandılar. Îrân Kisrâsı'nın Medâyin'deki sarayı sallandı, hattâ 14 burcu yıkıldı. Mecûsilerin, yani ateşe tapanların bin (1000) seneden beri yanan kocaman ateş yığınları âniden sönüverdi. Muhammed aleyhisselâmın doğumunda ateşe tapanların âlimi olan Mübedâ müthiş bir rüyâ gördü. O gece, güneş doğmadan bütün cihân aydınlandı ve nûrlandı. Mukaddes sayılan Sâve Gölünün o gece suyu çekilerek kurudu. Şâm tarafında, bin yıldan beri kuru bir vâdî olan ve suyu akmayan Semâve nehri vâdîsi, sularla dolup taşarak akmaya başladı. Muhammed aleyhisselâmın doğduğu geceden itibâren, şeytân ve cinnîler, artık Kureyş kâhinlerine, hâdiselerden haber veremez oldular ve kehânet sona erdi. Kureyş'in reîslerinden olan, Sevgili Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib anlatıyor: "Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) doğduğu gece, Kâbe'yi tavaf ediyordum. Bütün putlar yere düştü. En büyükleri olan "Hübel" putu yüzü üzerine, bir taşın üzerine düşmüştü. Birisinin, "Âmine, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) doğurdu" dediğini işittim. Safâ tepesine çıktım. Bir gürültü vardı. Sanki bütün kuşlar ve hayvânlar Mekke'ye toplanmışlardı. Gece yarısını geçince, Kâbe, Makâm-ı İbrâhîm'e doğru secde ediyordu ve "Allahü ekber, Allahü ekber" diye tekbîr sesleri ile; "Beni müşriklerin pisliklerinden, câhiliyet zamanının kötülüklerinden temizlediler" diye sesler geliyordu. Sonra Âmine'nin evine gittim. Kapı kilitli idi. Kapıyı çalıp, "Açın!" dedim. İçeriden Âmine: "Muhammed (aleyhisselâm) doğdu" dedi. "Getir göreyim" dedim. "İzin yok. Birisi geldi. Çocuğu üç güne kadar kimseye gösterme dedi" cevâbını verdi. Torunumu görmek istedim ve içeri zorla girmek için kılıcımı çektim. Bunun üzerine karşıma, elinde kılıçla yüzü örtülü biri çıktı ve "Ey Abdülmuttalib geri dön! Çünkü, oğlunu [torununu] melekler ziyâret ediyorlar" dedi. Titremeye başladım. Bu hâli, üç gün kimseye anlatamadım, dilim tutulmuştu." Peygamber Efendimizin doğumu ânında, annesine yardım eden Safiyye Hâtun da şunları anlatmıştır: "Muhammed aleyhisselâm doğduğu sırada, her tarafı bir nûr kapladı. Doğunca, mübârek başını kaldırıp açık bir dil ile; "Lâ ilâhe illallah, innî resûlullah (yani Allah'tan başka ibâdete lâyık bir ilâh yok; ben, Allah'ın Resûlüyüm)" dedi. O'nu yıkamak istediğimde, "biz onu yıkanmış olarak gönderdik" denildi. Doğduğu zaman göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş görüldü. Doğunca secde etti. Secdede iken hafîfçe bir şeyler söylüyordu. Kulağımı, mübârek ağzına yaklaştırdım; "Ümmetî, ümmetî! (Ümmetim, ümmetim!)" dediğini duydum..." Dedesi Abdülmuttalib, Sevgili Peygamberimiz doğduğu sırada Kâbe'nin yanında, Allahü tealaya yalvarıp duâ ediyordu. Birçok hâdiselere şâhid oldu. Kendisine, bir torununun dünyâya geldiği müjdesini verdiler. Abdülmuttalib, bu müjdeye çok sevinip Mekke halkına üç gün ziyâfet verdi. Ziyâfet sırasında; "Çocuğa ne isim koydun?" diyenlere, "Muhammed (aleyhisselâm) ismini verdim" dedi. Resûlullah Efendimizin fazîletlerini, üstünlüklerini bildiren yüzlerce kitap yazılmıştır. O'nun fazîletlerinden birkaç tanesini seçerek burada nakledelim: 1- Âyet-i kerîmede de geçtiği üzere, Allahü teâlâ ve melekler, Ona salât etmektedirler. 2- Allahü teâlâ, kelime-i şehâdette, ezânda, ikâmette ve namazdaki teşehhüdde, kendi isminin yanına O'nun ismini de koymuştur. 3- Bülûğa ermiş olarak, büyük yaşta vefât eden erkek-kadın herkese, kabrinde Muhammed aleyhisselâm sorulacaktır. "Rabbin kimdir?" denildiği gibi, "Peygamberin kimdir?" de denilecektir. İnşâallah yarınki makalemizde bu konuya devâm edelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.