Geçen sene [19, 25 ve 26 Ocak 2008 tarihlerinde], "Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca'nın Vefâtı Münâsebetiyle-1-2-3" başlıklarıyla 3 adet makale yazmıştık. Geçen hafta da [9-10 Ocak 2009 tarihlerinde], "Seyyid Ahmed Arvâsî Beyin Da'vâ Aşkı ve Hizmet Sevdâsı-1-2" başlıklarıyla 2 makâle yazdık. Geçen haftaki iki makâlemizde bir nebze, doğumundan, tahsîl hayâtından, görevlerinden, kitaplarından, da'vâ adamlığından bahsettiğimiz Seyyid Ahmed Arvâsî beyi, doğru bir şekilde anlayabilmek için, onun "Size Sesleniyorum-I-II" ve "Hasbihal-1-2-3-4-5-6" başlıklı kitablarının Önsöz'lerindeki bizzât kendisine âit şu ifâdeleri okumak lâzım. Çünkü bir kimseyi, en iyi kendisi anlatır: "Ben, İslâm îmân ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saâdet bilen, Türk milletini iki cihânda azîz ve mesût görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gâye edinen Türk milliyetçiliği şuûruna sâhibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuûruna yer yoktur. İster azınlıklardan gelsin, isterse çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında, Şanlı Peygamberimizin "Kişi, kavmini sevmekle suçlandırılamaz", "Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir" ve "Vatan sevgisi îmândandır" tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere de bağlıyım. Öte yandan İslâm'ın yakından uzağa doğru bir fetih ile bütün beşeriyeti tevhîd bayrağı altında bütünleştirmeye çalışan İlâhî sistem olduğunu da unutmuyorum. Yine Şanlı Peygamberimizin "İlim, mü'minin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır" tarzında formülleştirdiği mukaddes ölçüye bağlı olarak, hızla muâsırlaşmak gereğine inanmaktayım. Bu, Türk-İslâm kültür ve medeniyetinin yeniden doğuşu (rönesansı) olacaktır." O, adı geçen "Önsöz"ünde, sözlerine şöyle devâm ediyor: "İslâmdan zerre ta'vîz vermeden yepyeni kadrolar ve müesseseler ile zamanımızın bütün mes'eleleri, vahyin, Peygamber teblîğlerinin ve Sünnet yoluna bağlı büyük müctehidlerin açıklamalarının ışığında, yeniden bir tahlîle ve tertîbe tâbi tutulabilir. İnanıyorum ki, hem Türk, hem Müslümân olmak, hem de muâsır dünyâya öncülük etmek mümkündür. Ecdâdımız, bütün târihleri boyunca, bunu denediler ve başarılı oldular. O hâlde bizler niye bu târihî misyonumuzu yerine getirmeyelim? Asla unutmamak gerekir ki, yabancı ideolojiler, yabancı ve istîlâcı devletlerin fikir paravanalarıdır. Milletleri içten vuran sinsi tuzaklardır. Bunu bildiğim, buna inandığım içindir ki, Türk milletini parçalama oyunlarına ve tertiplerine karşı durmayı, büyük bir nâmûs ve vicdân borcu bilmekteyim." Seyyid Ahmed Arvâsî bey, mezkûr "Önsöz"ünde, şu îkâzı yapmaktan da geri durmuyor: "Hele bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hâin niyetlere, kahpe [hâin] tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayâtımı ve çalışmalarımı Türk-İslâm Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler. Beni bu mukaddes yoldan döndürmek için ne oyunlara, ne tertiplere ve ne kahpeliklere [ne hıyânetlere] marûz bırakıldığımı bir Allah bilir, bir de ben. Şüphesiz bu oyunlar bitmemiştir ve kolayca biteceğe de benzemiyor. Kesin olarak îmân etmişimdir ki, Müslümân-Türk milleti ve onun devleti güçlü ise, İslâm dünyâsı da güçlüdür. Aksi bir durum varsa, bütün Türk dünyâsı ile birlikte İslâm dünyâsı da sömürülmektedir. Gâlibâ bu durumu en iyi idrâk edenler de düşmânlarımızdır. Onun için bütün İslâm dünyâsını esîr almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi, Türk devleti ve Türk milleti olmuştur. Târihten ibret almasını bilenler, bunu ayân-beyân göreceklerdir. Durum günümüzde de aynıdır. Onun için diyorum ki; Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler, yalnız Türklüğe değil, İslâm'a da ihânet etmektedirler." Bu tesbitler, son derece önemli tesbitlerdir. Bir insan bu cümleleri okuyunca, Gazeteci-Yazar Olcay Yazıcı'nın şu sözlerine hak vermektedir: ".....Nasıl Yesevî Hazretleri, Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslâmlaşmasında âmil olmuş ise, Seyyid Ahmed Arvâsî Bey de, 12 Eylül öncesinin o kaos ve sis ortamında, Türk gençliğine kendi değerlerini tanıtmış ve onların yabancı tuzaklara düşmesine mâni olmuştu....." [İnşâallah yarın da aynı konuya devâm edeceğiz.]