Bugün, 4 Recebü'l-ferd 1427 Cumartesi. Ya'nî 3 gün evvel, içerisinde mübârek gece ve günlerin çok kesîf olarak bulunduğu "Üç Aylar"ı idrâk etmekle şereflendik. Bu mübârek aylar, asliyetimize, kendimize dönüş için, günâhlardan, kusûr ve kabâhatlerden tövbe ve rücû' için çok önemli fırsatlardır. Şüphesiz ki Allahü teâlâ, yarattığı şu mükemmel âlemle, kendi varlığını belli ettiği gibi, kullarına çok acıdığı için, var olduğunu ayrıca "Peygamber"leri vâsıtasıyla da bildirmiştir. Dünyâya gönderilen ilk insan olan Âdem aleyhisselâmdan başlayarak, Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta ["Peygamber"e], "melek"le [Cebrâîl ile] haber göndererek, kendi varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir. Bu "Peygamber"lerle, insanların dünyâda ve âhirette rahat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emirlerini ve yasaklarını, yanî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu açıklamıştır. Dünya imtihan yeridir Bilindiği gibi bu dünyâ bir imtihân yeridir. Bu imtihânda muvaffak olmak için, İslâmiyetin emrettiği gibi inanmak ve farz kılınan ibâdetleri yapmak, yasaklanan şeylerden kaçınmak lâzım ve şarttır. Yüce Rabbimiz Kur'ân-ı kerîmde, Mülk sûre-i celîlesinin 2. âyet-i kerîmesinde: "Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını imtihân edip ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da yaratan O'dur..." buyurmuştur. Hakîkatte, bütün insanların yaratılmalarındaki maksat, Allahü teâlâya ibâdet etmeleridir. Nitekim Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîm'inde, Zâriyât sûresinin 56. âyet-i celîlesinde meâlen: "İnsanları ve cinnîleri, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım" buyurmuştur. Yine Allahü teâlâ buyuruyor ki: "(Resûlüm!) De ki: Duânız (ibâdetiniz), [Kulluk ve yalvarmanız] olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? [Duanız olmasa, Rabbim size ne kıymet verir?] (Ey inkârcılar! Resûl'ün size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için, azâp yakanızı bırakmayacaktır!" [Furkân, 77] İbâdet nedir? "İbâdet", Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmaktır. Allahü teâlânın rızâsı, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır. Bir Müslüman, Allahü teâlânın harâm, yasak ettiği şeylerden, O yasakladığı için kaçınca ve emrettiği şeyleri, O emrettiği için yapınca ibâdet yapmış, kulluk vazîfesini yerine getirmiş olur. İbâdet görevini yerine getirebilmek de şüphesiz ki, Allahü teâlânın nelerden râzı olduğunu bilmeye bağlıdır. İslâm dînindeki ibâdetlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağı hakkında "Fıkıh" ve "İlmihâl" kitaplarında geniş bilgi vardır. İbâdetleri yapmayanlara, âhirette çok acı azâplar yapılacağı, Kur'ân-ı kerîmin pekçok yerinde tekrâr tekrâr bildirilmektedir. Bunun böylece bildirilmesi, aslında Cenâb-ı Hakk'ın bir ihsânı, O'nun şefkat ve merhametini ifâde eden bir durumdur. Bildiğimiz gibi, Müslümanlığın farz kıldığı ibâdetlerin faydası, aslında insanlara yâni o ibâdetleri yapan fertlere, âilelere ve cemiyetleredir. Yoksa Allahü teâlâ, insanların ibâdetlerine muhtaç değildir. İnsan namaz kılmakla, oruç tutmakla, diğer ibâdetlerini yapmakla, hem Allah'a karşı kulluk vazîfesini yapmış, hem de kalbini her türlü kötülüklerden temizlemiş olur. Çünkü namaz ve oruç, insanı rûhen yükseltir ve kötülüklerden alıkoyar. Aynı şekilde, Allah'ın emrettiği gibi malının zekâtını vermek ve muhtaçlara yardım etmekle de hem Allah'a karşı kulluk, hem de insanlara karşı insanî vazîfe yapılmış olur. Bir fincan kahvenin... Sâhip olduğumuz nâ-mütenâhî (sayılamayacak kadar çok) ni'metten dolayı her ân, Allahü teâlâya şükretmemiz gerekir. Atalarımız: "Bir fincan acı kahvenin, kırk yıl hâtırı sayılır" demişlerdir. İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalple inanmaları ve bedenle yapmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ ve O'nun sevgili Peygamberi tarafından bildirilmiştir. Allahü teâlâya şükür, O'nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. Demek ki, aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselâma uymaları lâzımdır. O'nun yoluna "İslâmiyet" denir. Muhammed aleyhisselâma uyan kimseye de "Müslüman" denir. Allahü teâlâya, O'nun emrettiği gibi şükretmeye, yâni Muhammed aleyhisselâma uymaya "ibâdet etmek" denir. Bir fincan acı kahvenin bile, 40 yıllık hâtırı olursa, Cenâb-ı Hakk'ın bizlere lutfettiği sonsuz ni'metlere ne kadar şükretmek lâzımdır? Bunlara kuşbakışı bir göz atalım: Bizleri insan olarak yaratması, akıl vermesi, vücut uzuvlarımızı lutfetmesi, ahsen-i takvîm üzere halketmesi, sıhhat ve âfiyet üzere yaşatması, muhtaç olduğumuz her nimeti ihsân etmesi; dünyanın en güzel ülkelerinden biri olan Müslüman bir memlekette, Müslüman anne ve babalardan Müslüman olarak yaratması, Ehl-i Sünnet i'tikâdında kılması, eşler, çocuklar vermesi, ilim lutfetmesi, mal-mülk vermesi... Daha pek çok ni'met sayılabilir.