Enes bin Mâlik'in (radıyallahü anh), Resûl-i Ekrem Efendimizden rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîf şöyledir: "Birbirinize buğz etmeyiniz, hased etmeyiniz (kıskanmayınız), birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman için, kardeşini üç günden fazla terk etmek (küsmek) helâl olmaz." Müslümanların birbirleri üzerindeki haklarından birisi de, iki kişinin arasını bulmak, küsleri barıştırmaktır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Nâfile namaz, oruç ve sadakadan daha fazîletli amel, iki kişi arasını bulmak ve düzeltmektir. Çünkü ara bozukluğu dîni kökünden yıkar." [Tirmizî] Karı-kocanın veya dargın iki kişinin arasını düzeltmeye çalışmak çok sevâptır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "İki kişinin arasını düzeltmek, nâfile oruç ve namazlardan daha fazîletlidir." [Taberânî] Dînî kitaplarda ve sözlüklerde "Müsâlemet" diye bir ta'bîr vardır: "Uyuşmak; fikirler ayrıldığı, sözler çoğaldığı zaman münâkaşa etmemek; sertliği, bölücülüğü, ayrıcılığı istemeyip, barışmak istemek" demektir. Bir de "Islâh" terimi var. Bu da: "1. Terbiye etmek, iyi hâle getirmek. 2. Bozulan bir şeyi eski hâline getirmek. 3. İnsanların aralarını düzeltmek, barıştırmak" gibi ma'nâlarda kullanılmaktadır. Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî buyuruyor ki: "Herhangi bir kimseyi ıslâh etmeye çalışmak, ona İslâmiyet'i bildirmekle olur." Dînimizde küsmek, küs durmak, dargın durmak câiz değildir, günâhtır. Dünkü makâlemizde de yazdığımız gibi, üç günden fazla dargın duran kimse, şefâat olunmazsa, affolunmazsa, Cehennemde azâp görecektir. Fakat günâh işleyene, büyüklük taslayana, kendini beğenene, Müslümânla alay edene nasîhat olmak niyeti ile ondan uzak durmak iyidir. Allahü teâlâ için darılmak olur. Onun hâlini düzelt demek olur. İnsan, bazen dünya işleri için bir Müslümana kızabilir, onunla küsebilir. Üç günden fazla küs dursa da, kâfir olmaz. Yanî insan günâh işlemekle kâfir olmaz. Ama küs durmanın sebebi nedir? Bu önemlidir. Alacak verecek mes'elesi midir, para meselesi mi? İ'tibâr meselesi mi? Konuşmaz ama kin gütmezse, küs duranların günâhını yüklenmez. Nefret etmemek şartı ile ondan zarar gelir diye konuşmazsa, küs durma günâhına girmez. Huccetül-İslâm İlmihâli'nin 184. maddesinde şöyle yazılıdır: "Ey Oğul! Sultân-ı Enbiyâ, Ebû Hüreyre'ye (radıyallahü anh) buyurdu ki: "Hastanın hâlini sormak için iki kilometre git; küs olan kimseleri barıştırmak için dört kilometre yürü; altı kilometre de, bir dîn kardeşini ziyâret etmek için git; bu kadar da, ilim adamından bir mes'ele öğrenmek için git!" Bütün kötülüklerin esâsı yalandır. Peygamber Efendimizin en sevmediği huydur. Hazret-i Âişe vâlidemiz; "Eshâb-ı kirâm indinde yalandan daha kötü bir şey yoktu. Çünkü, yalanla îmânın bir arada bulunmadığını bilirlerdi" buyurdu. Şakadan bile olsa yalan söylememeli. Bu konudaki bir hadîs-i şerîf meâli şöyledir: "Mü'min her kabâhati yapabilir. Ama hıyânet edemez ve yalan söyleyemez." [İbn-i Ebî Şeybe] Yalan söylemek harâmdır, büyük günâhlardandır. Ancak iyiliğe vesîle olan yalan, fitneye sebep olan doğrudan makbûl olduğundan, insanlığın faydası için bâzı yerlerde yalan söylemekle, insan yalancı olmaz ve birkaç yerde, hayra, iyiliğe vesîle olduğu için câizdir. Harpte düşmânların zararından korunmak için, iki Müslümânı barıştırmak için birinden diğerine iyi söz getirmek için, hanımı ile iyi geçinmek için câizdir. İki Müslümanın, karı-kocanın arasının açılmasını önlemek için, malını korumak için, Müslümanın aybının meydâna çıkmaması için ve bunlar gibi harâmları önlemek için, yalan câiz olur. Zâlimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri, malını, günâhını saklamak câizdir. Böyle yerlerde yalan söylemek, açlıktan ölmek üzere olan bir kimsenin, ölmemek için leş yemesine benzer; ya'nî bu bir zarûret hâlidir. Çünkü bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "İki kişinin arasını bulmak için hayırlı söz söyleyen, yalancı değildir." [Müslim] Peygamber Efendimiz, bir gün gülümsedi. Bunu gören Hz. Ömer sebebini suâl etti. Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: "Ümmetimden iki kişi, âhirette hesâplaşırlar. Birisi 'Yâ Rabbî, bu adamdan hakkımı al' der. Allahü teâlâ, ötekine, 'Bu adamın hakkını ver' buyurur. Adam, 'Yâ Rabbî, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim?' der. Allahü teâlâ hak sâhibine, 'Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın?' buyurur. Adam 'Öyle ise günâhlarımı alsın' der. Bu arada Peygamber Efendimiz ağlayarak: 'O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günâhlarını yüklenmek şöyle dursun, insan kendi günâhının yükünü bile çekemez' buyurdu. Allahü teâlâ, hak sâhibine, 'Başını kaldır da, Cennetin şu muhteşem köşklerine bak' der. Hak sâhibi baktıktan sonra, 'Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi Peygamberin veya hangi şehîdindir?' der. Allahü teâlâ, 'İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir' buyurur. Adam, 'Yâ Rabbî! Bunların bedellerini kim ödeyebilir ki?' der. Allahü teâlâ, 'Sen ödeyebilirsin' buyurur. Adam, 'Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?' der. Allahü teâlâ, 'Hakkını bu kardeşine bağışlamakla, bu köşke sâhip olursun' buyurur. Adam hemen, 'Bağışladım yâ Rabbî!' der. Allahü teâlâ, 'Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin' buyurur. Peygamber Efendimiz devâm ederek buyurdu ki: "Allah'tan korkun ve aralarınızı düzeltmeye çalışın! Çünkü Allahü teâlâ da, kıyâmet gününde sizin aralarınızı düzeltir." [Harâitî]