Esas konumuza girmeden önce bir mukaddime yapmak istiyorum: Bütün kâinâtı, canlı-cansız her varlığı, en mükemmel bir nizâm ve intizâm üzere yaratan ve onları her ân varlıkta durduran Allahü teâlâ, şu uçsuz-bucaksız olarak gördüğümüz koca "kâinât"ta, sâdece "dünya"nın insanlarla meskûn olmasını irâde etmiş, "ilk insan" olarak "Hz. Adem"i bu dünyaya göndermiş ve onu aynı zamanda "ilk Peygamber" kılmıştır. [Binâenaleyh insanların atası maymun değildir; başka gezegenlerde insanlık hayâtı yoktur ve insanlık vahşet üzere değil, medeniyet üzere başlamıştır.] Şüphesiz ki Cenâb-ı Hak, yarattığı şu mükemmel âlemle, kendi varlığını belli ettiği gibi, kullarına çok merhamet ve şefkat ettiği, acıdığı için, var olduğunu ayrıca "Peygamber"leri vâsıtasıyla da bildirmiştir. "İlk Peygamber" Âdem aleyhisselâmdan başlayarak, "son Peygamber" olan Sevgili Peygamberimize gelinceye kadar her asırda, dünyânın her tarafındaki insanlar arasından en iyi, en üstün olarak seçtiği bir zâta (Peygambere), "melek"le ["Cebrâîl" aleyhisselâm'la] haber göndererek, kendi varlığını, isimlerini ve sıfatlarını bildirmiştir. SAÂDET YOLLARI GÖSTERİLMİŞTİR Yüce Allah, insanlara muhtaç oldukları her türlü ni'meti de lutfetmiştir. Bu ni'metler sayılamayacak kadar çoktur. Âyet-i kerîmede buyuruldu ki: "O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın ni'metini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür!" [İbrâhîm, 34] Peygamberler, Yüce Allah tarafından seçilip beşeriyete gönderilmiş çok kıymetli insanlardır. Ümmetlerini, Cenâb-ı Hakk'a çağırmak, sapık, yanlış yoldan, doğru yola, saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Cenâb-ı Hak, bütün Peygamberleri vâsıtasıyla, onlara saâdet yollarını göstermiş, iyi ve güzel, kötü ve çirkin her şeyi öğretmiştir. Bu "Peygamber"leriyle, insanların dünyâda ve âhirette rahat etmeleri, huzûr içerisinde, iyi bir şekilde yaşamaları için, emirlerini ve yasaklarını, yanî ne yapmaları ve nelerden sakınmaları lâzım olduğunu açıklamıştır. Bu Peygamberlerin hepsinin hedefi, "insân-ı kâmil" yani "iyi ferd", "iyi âile", "iyi cemiyet" yanî güzel ahlâklı insanlar meydâna getirmek olmuştur. İster "Ülü'l-azm", ister "Resûl" ve isterse "Nebî" olsun bütün Peygamberlerin eğitimdeki hedefleri aynıdır. Bu Peygamberlerden bazılarına gönderilen 104 kitaptaki hedef de, altını çizerek ifâde edelim ki, insanların dünyâda huzûr ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır. Peygamberlerin vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm da, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan iyi fertler, âileler ve cemiyetler teşkîl etmek için uğraşmışlardır. Gelmiş-geçmiş bulunan bütün Peygamberlerin getirdikleri ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin (cânın), aklın, neslin (ırzın, nâmûsun), mâlın ve benzeri değerlerin korunması öngörül-müştür. Allahü teâlâ ve Peygamberleri, emir ve yasaklarında, bunları koruma altına almışlardır. Mukaddes dînimizde adam öldürmek, yaralamak, malını almak, çalmak şöyle dursun, kalp kırmak bile büyük günâhlardandır. İNSANLARIN EN HAYIRLISI... Netîce olarak şunları ifâde edelim ki: Allahü teâlâ, insanların îmân etmelerini, kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve bunları emretmiştir. İnanan insanların da kardeş olduklarını i'lân etmiştir. Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı kerîminde buyuruyor ki: "Siz, insanlar için, [ya'nî insanların iyiliği için] ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; [ya'nî ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere yaratıldınız.] İyiliği, doğruluğu emreder; kötülükten, fenalıktan meneder ve Allah'a inanırsınız..." (Âl-i İmrân, 110 ) Kâinâtın Efendisi Sevgili Peygamberimiz de hadis-i şeriflerinde buyurmuştur ki: "İnsanların hayırlısı [en iyisi], insanlara faydalı olandır.""Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir." "İnsanların arasına karışan, onların ezâ ve cefâsına katlanan mü'min, insanların arasına girmeyen ve onların baskılarına katlanmayan mü'minden daha fazîletlidir." (Suyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, II, 282)