İnsanların içine düştükleri buhrânların sebepleri

A -
A +

Bilindiği gibi, ilk insanın, aynı zamanda ilk Peygamber kılınması, Hazret-i Âdem'den (aleyhisselâm) i'tibâren, insanları ebedî saâdete kavuşturmak için, muhtelif zaman ve zeminlere, muhtelif asırlarda, çeşitli coğrafî bölgelere pek çok "Peygamber" gönderilmesi, bunlardan bazılarına da, (100'ü suhuf, 4'ü büyük kitap olmak üzere) 104 "Kitap" ve "Suhuf"un indirilmesi, Allahü teâlânın, kullarına gönderdiği nimetlerinin en büyüğüdür. Allahü teâlânın, bütün mahlûkâtına, özellikle insanlara olan merhameti, ihsânı, ni'metleri o kadar çoktur ki, bunu ancak "sonsuz" kelimesiyle ifâde edebiliriz. Bilindiği üzere, dünyadaki bütün insanlara, kullarına çok acıdığı için, "Rahmân" sıfatının gereği olarak iyi, güzel ve faydalı şeyleri yaratıp, dostunu-düşmanını ayırmadan, herkese göndermektedir. Kullarının dünyâda râhat, huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları, âhirette de sonsuz saâdete, bitmez-tükenmez ni'metlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri ve sakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine bildirmiş, bunları bildiren birçok "Kitap" (yüz suhuf ve dört büyük kitap) da göndermiştir. Yüce Allah, insanları olgunlaştırmak ve kalplerindeki hastalıklarını tedâvi etmek için, ezelde, merhamet ederek, "Peygamber"ler göndermeyi dilemiştir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk'ın beğendiği yola kavuşturmak, doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Bilindiği gibi Allahü teâlâ, Cenneti ve Cehennemi önceden yarattı. Her ikisini, insanlar ve cinnîlerle dolduracağını ezelde dileyip, bunu kitâplarında ve Peygamberleri vasıtasıyla bildirdi. Binâenaleyh Âdem aleyhisselâm'dan beri, Cennete gidecek îmânlı, iyi insanlar olduğu gibi, Cehenneme götüren kötülükleri yapan, îmânsız, akılsız, fenâ kimseler de gelmiş-geçmiştir. Kıyâmete kadar da bu böyle devâm edecektir. Îmânlı, itâatlı, muhterem, kıymetli varlıklar olan Melekler, Cennet'e gideceklerdir. Meleklerin sayısı, insanlardan, ölçülemeyecek kadar çoktur. İnsanların ise, her zamân az bir kısmı îmânlı, çoğu ise, îmânsız, azgın, taşkın kimseler olmuşlardır. Kâfirler ise Cehennem'e gideceklerdir. Özet olarak ifâde etmemiz gerekirse, Peygamberler, Allahü teâlâ tarafından seçilip beşeriyete gönderilmiş çok kıymetli insanlardır. Ümmetlerini, Cenâb-ı Hakk'a çağırmak, sapık-yanlış yoldan, doğru yola-saâdet yoluna çekmek için gönderilmişlerdir. Dâvetlerini kabûl edenlere, "Cennet"i müjdelemişler, inanmayanları "Cehennem" azâbı ile korkutmuşlardır. Onların Allâhü teâlâdan getirdikleri her haber doğrudur, yanlışlık ihtimâli yoktur. Günümüzde görülen, bütün dünyâdaki insanların içine düştükleri buhrânların, bunalımların en önemli sebebi, şüphe yok ki, insanların rûh ve madde dengesini kuramamaları, ulvî yaratılış gâyelerini unutmaları, fıtrat-ı selîmelerine uygun hareket edememeleridir. Yanî akl-ı selîmin îcâplarına göre hareket etmeyip, nefislerinin, süflî duygularının esîri olmaları, kemâle götüren yollardan ayrılmalarıdır. Bugün insanlığın çok bunaldığı, çözmekte sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi, aslında bizim yüksek kültür ve medeniyetimizde, özellikle mukaddes dînimiz İslâmiyette vardır. Bugün çok perişan hâlde olan insanlığın kurtuluşu için, bizim bu yüksek kültür ve medeniyetimizden istifâde edilmelidir. Korunması emredilen beş şey Günümüzde bütün dünyanın başını ağrıtan bir anarşi ve terör konusu var; bu konuda önce şunu söyleyelim: Ma'lûm olduğu üzere dünya büyük bir gemi, bütün insanlar da onun yolcuları gibidir. Bu gemiyi hepimizin korumaya çalışması lâzımdır, yoksa hep birlikte batarız. Bugün bütün insanları tedirgin eden anarşi ve teröre karşı; içki, uyuşturucu, kumar ve fuhşa karşı; her türlü insan hakları ihlâline karşı ortak mücâdele gerekir. Dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hz. Âdem'den son Peygamber Muhammed aleyhisselâma gelinceye kadar gelmiş-geçmiş bulunan 6 "Ülü'l-azm Peygamber", 313 "Resûl" ve 124.000'den ziyâde "Nebî"nin getirdiği ahkâm-ı dîniyyede dînin, nefsin [cânın], aklın, neslin [ırzın, nâmûsun], mâlın ve benzeri değerlerin korunması öngörülmüştür. Allahü teâlâ ve Peygamberleri, emir ve yasaklarında, bunları koruma altına almışlardır. Halbuki bugün bütün dünyâda bunların masûniyeti ihlâl edilmekte, bu sayılanlar da dâhil olmak üzere, bütün insan hakları ciddî bir şekilde halel-dâr olmaktadır. Hadd-i zâtında, İslâm dîni, ahlâkı ve medeniyeti doğru bir şekilde öğrenilir ve öğretilirse, ona uygun yaşanırsa, bütün fertler, âileler, cemiyetler, hattâ tüm insanlık râhat eder, huzûr ve sükûn içerisinde, emniyet ve âsâyiş üzere yaşarlar. Târihte böyle olmuştur. Çünkü İslâmiyet, insanların hem rûhî, hem de maddî refâhını en mükemmel şekilde te'mîn edecek prensipler getirmiştir. İnsan hak ve vazîfelerini en geniş şekilde düzenlemiştir. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini ehemmiyetle istemektedir. Kendi idâresi altında bulunan insanların, evlâdın, âilenin ve milletlerin haklarını ve idârelerini öğretmekte; dirilere, geçmişlere ve geleceklere karşı birtakım hak ve mes'ûliyetler yüklemektedir. Seâdet-i dâreyn ya'ni dünyâ ve âhiret seâdeti İslâmiyette toplanmıştır. İnşâallah yarın da bu konuya devâm edelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.