Bildiğiniz gibi, bizim makâle yazdığımız sütunumuzun başlığı "İstikâmet"tir. Bundan dolayı, uzun zamandan beri, bu konuda makâle yazmayı arzû ediyorduk, ama nasip bugüne imiş. Bu konu çok mühim; çünkü insanlar için en zor işlerden birisi, "istikâmet" üzere olmak, "sırât-ı müstekîm"de bulunmaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz, bizlere her gün 5 vakit namazda, "sırât-ı müstekîm" üzere bulunmamız için duâ etmemizi emir buyurmaktadır. Her gün 17 defa "Farz"larda, 3 defa "Vitir"de, 20 defa da "Sünnet"lerde olmak üzere, toplam 40 defa okuduğumuz "Fâtiha-i şerîfe"de, Cenâb-ı Hakk'a, "Bizi, sırât-ı müstekîme hidâyetle, doğru yola ilet" diye duâ etmekteyiz. Yüce Allah, Peygamberlerini doğruluk örneği olarak takdîm etmiştir. Meselâ Hazret-i İbrâhîm, Hazret-i İsmâîl, Hazret-i İdrîs, doğruluk ve sözlerindeki sâdakatleriyle tavsîf edilen, nitelendirilen Peygamberlerdir (Meryem, 41, 54, 56). Allahü teâlâ, Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma da şöyle emir buyurmaktadır: "Bundan dolayı emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır." (Hûd, 112) [Ma'lûm olduğu üzere, Sevgili Peygamberimiz, bu âyet-i kerîmeden dolayı, "Hûd sûresi beni ihtiyârlattı (saçıma-sakalıma ak düşürdü)" buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîru Sûreti Hûd, 6; Hadîs no: 3297)] Diğer bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurulmuştur: "Şu hâlde, sen bundan dolayı (insanları, İslâma) da'vet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikâmet üzere ol. Onların hevâ(ve heveslerine, istek ve tutku)larına uyma. De ki: 'Ben Allah'ın indirdiği Kitâba inandım ve aranızda adâlet yapmakla emrolundum'..." (eş-Şûrâ, 15) Yine başka bir âyet-i kerîmede, "İşte bu benim dosdoğru yolum, ona uyun. Başka yollara uymayın ki, sizi O'nun yolundan ayırmasın. (Allah, azâbından) korkarsınız diye size böyle tavsiye etmektedir" (el-En'âm, 153) buyurulmuştur. *** Peki bu kadar önemli bir terim (ta'bîr, ıstılâh) ne demektir? Kelime anlamı olarak "düzgün bir yolda olmak", ya'nî "Hakk yolda olmak, Hakk yola girmek" gibi ma'nâlara gelen "İstikâmet" bir terim olarak, "Her işte i'tidâl üzere bulunma, her çeşit işte denge anlayışı üzerinde olma; doğruluk, dürüstlük, dürüst olma; adâlet ve doğruluktan ayrılmayıp dîn ve akıl dâiresinde yürüme, işlerde dîn ve aklın sınırları içerisinde hareket etme" demektir. Yine bu kelimeye, "Verilen söze bağlılık, dînî ve dünyevî işlerde orta yolu takip etme" ma'nâları da verilmiştir. "İstikâmet" masdarının ism-i fâili olan "müstekîm" de, "doğru olan, düzgün olan, eğrisi-büğrüsü olmayan, hakk olan" anlamında kullanılmaktadır. "Sırât-ı müstekîm" ise, "Allah'ın dosdoğru yolu" anlamına gelir. Zâten İslâmın bir adı da, "Sırât-ı müstekîm"dir. Çünkü bu yol eğrisi-büğrüsü olmayan, sağlam olan, dosdoğru yoldur. [Şeytân, insanları doğru yoldan uzaklaştırmak için devâmlı çaba harcamakta, ön, arka, sağ ve sollarından girmeye çalışmaktadır (el-A'raf, 16-17). Bu durumda insan, doğruluk mücâdelesini, önce içindeki düşmânlara karşı verme durumundadır.] İslâmiyyet, fâideli olan her ilmi, her fenni ve her tecrübeyi emreden bir dîndir. Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri, "İslâm dîni, Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan, usûl ve kâidelerdir. Bütün üstünlükler, faydalı şeyler, İslâmiyetin içindedir. İslâmiyet, eski dînlerin görünür-görünmez bütün iyiliklerini kendinde toplamıştır. Bütün saâdetler, muvaffakiyetler ondadır. Yanılmayan, şaşırmayan, akılların kabûl edeceği esâslardan ve ahlâktan ibârettir. Yaradılışında kusûrsuz olanlar onu reddetmez ve nefret etmez; İslâmiyetin içinde hiçbir zarar yoktur. İslâmiyetin dışında hiçbir menfaat yoktur ve olamaz" buyurmuştur. [Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretlerinin her hâli istikâmet üzere idi. "İstikâmet yâni Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmak kerâmetin üstündedir" sözünü sık sık tekrâr ederdi.] İnşâallah bu mühim konuya yarın da devâm edelim...