Fransızların "Consultation", İngilizlerin "Advice" ve "Consulting", Almanların ise "Konsultieren" ve "Beratung" diye ifâde ettikleri "İSTİŞÂRE":"Danışma, güvenilir birisiyle fikir alış-verişinde bulunma; yapılacak mühim bir iş için, tecrübeli, emîn ve bilgili kimselerle meşveret etmek, onlara danışmak, sormak ve her yönden onlarla konuşmak" ma'nâsında kullanılan bir terimdir. "MEŞVERET", "MÜŞÂVERE" ve "ŞÛRÂ" kelimeleri de ma'nâ itibâriyle bununla yakından alâkalıdır. Ancak bugün sâdece "istişâre" ve "istihâre"den bahsetmek, diğer terimleri inşâallah yarınki makalemizde ele almak istiyoruz. Şimdi, az önce zikrettiğimiz "istihâre"yi çok kısa olarak tarîf edelim. "İSTİHÂRE":"Hayır istemek; girişilecek bir işin, hakkında hayırlı olup olmayacağını anlamak için abdest alıp iki rekat namaz kıldıktan sonra, bu husustaki duâyı okuyarak, o işle ilgili rüyâ görmek üzere, hiç konuşmadan uykuya yatmak"tır. Sözlüklerde: "Her gün evden çıkmadan iki rek'at namaz kılıp Allahü teâlâdan o günün ve işinin din ve dünyâsı için hayırlı olmasını istemek" de "istihâre" diye isimlendirilmektedir. Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm), Resûlullah Efendimize (aleyhis-salâtü ve-selâm): "Kur'ân-ı kerîm ve sünnette bulamadığımız bir olay ile karşılaştığımızda ne yapalım?" diye sormaları üzerine; "Onu, sâlih kimselerden sorun ve onların istişâresine arz edin" buyurmuştur. (İhyâu Ulûmi'd-dîn) Peygamber Efendimiz: "İstişâre eden (danışan) pişmân olmaz; istihâre eden aldanmaz, zarar etmez; iktisâd eden (tasarrufa riâyet eden) de fakîr düşmez" (el-Ikdü'l-Ferîd) buyurdu. İmâm-ı Gazâlî hazretleri (rahmetulahi aleyh): "Dört şeyi yapan dört şeyden mahrûm kalmaz. Şükreden, nimetin artmasından; tövbe eden, kabûlden; istihâre eden, hayırdan; istişâre eden hakîkate ulaşmaktan, doğruyu bulmaktan mahrûm olmaz" demiştir. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî de buyurmuştur ki: "Her mü'minin istihâre yapması sünnettir. İstihâreye yatacak kişi, önce iki rekat namaz ["istihâre namazı"] kılar. Namazın birinci rek'atında "Fâtiha" ve "Kâfirûn", ikinci rek'atında da "Fâtiha" ve "İhlâs" sûrelerini okur. Namazdan sonra "istihâre duâsı"nı yapar, yönünü kıbleye çevirip [ya'nî kıbleye dönerek] yatar. İstihâre, yedi gece yapılır. Rüyâda beyaz veya yeşil görmek hayra; siyah veya kırmızı görmek ise şerre alâmettir." İstihâre duâsı şöyledir: "Allahümme estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bi-kudretike ve es'elüke min fadlike'l-azîm fe-inneke takdirü ve lâ akdirü ve ta'lemü ve lâ a'lemü ve ente allâmü'l-ğuyûb." *** İslâmiyette "İstişâre"nin önemi büyüktür. Allahü teâlâ, Sevgili Peygamberine bile: "Yapacağın işte (önce) meşveret et" buyuruyor. Peygamber Efendimiz, yapılacak işlerde, Sahâbe-i kirâmın fikrine birçok kerre başvurmuştur. Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: "(Uhud harbinde) sen, Allahü teâlâdan gelen bir merhametle onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli olsaydın, elbette onlar etrâfından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet. Onlara Allah'tan mağfiret dile. İş husûsunda onlarla istişâre et. Bir kere de azmettin mi, artık Allah'a güven! Çünkü Allah tevekkül edenleri (her işte kendisine güvenenleri) sever." (Âl-i İmrân sûresi, 159) "Onlar ki, Rableri için dâvete icâbet etmekte, namazı dosdoğru kılmaktadırlar; işleri de aralarında hep istişâre ederler, kendilerine verdiğimiz rızıktan (hak yolunda) sarfederler." (Şûrâ sûresi, 38) "İstişâre"nin cemiyette de mühim yeri vardır. Devlet işlerinden şahsî duruma kadar bütün insanları ilgilendirir. Büyük Osmânlı Sultânı Yavuz Sultân Selîm'e, "Muvaffakiyetinin sırrı nedir?" diye sorulunca: "Şu meâldeki âyet-i kerîmeye uydum, muvaffak oldum" demiştir: "(Ey Peygamberim!) İş husûsunda (Eshâbınla) istişâre et. Bundan sonra bir şeyi yapmaya karar verince, artık Allahü teâlâya tevekkül et. Muhakkak Allahü teâlâ tevekkül edenleri sever." (Âl-i İmrân sûresi, 159) Hindistan'ın büyük velîlerinden, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak, onların dünyâda ve âhirette, saâdete, mutluluğa kavuşmalarına vesîle olan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" adı verilen âlim ve velîlerin yirmibeşincisi olan, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu ve el-Urvetü'l-Vüskâ Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin beşinci oğlu Seyfeddîn-i Fârûkî hazretleri [1639-l684 (h. 1049-1096)], Mektûbât'ında yer alan ve zamânın sultânına yazdığı bir mektûbunda şöyle buyuruyor: ["Sûre-i Hacc'ın 40. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Allahü teâlânın dînine kim yardım ederse, Allahü teâlâ da o kimseye yardım eder" buyurulmaktadır. Peygamber Efendimiz buyurdular ki: "İstihâre yapan ümîdsizliğe düşmez, zarar etmez. İstişâre eden de pişmân olmaz." Mektûbunuzda yazmış olduğunuz yukarıdaki âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf tarafımızdan okunarak anlaşıldı. Bu fakîr, duâların kabûl olduğu ve fakîrlerin sohbet ettiği zamanlarda, âfâkî ve enfûsî (içteki ve dıştaki) bütün düşmânlarınıza gâlip gelmeniz ve büyük zaferlere kavuşmanız için Allahü teâlâya yalvarıyor ve O'ndan yardım diliyorum. Çünkü Hind yarımadasında ve Asya kıtasında İslâmın kuvvetlenmesi ve yayılması, duâ ordusunun yardımıyla, kazanacağınız kesin zaferlere ve netîcede devletinizin güçlenmesine bağlıdır..."]