İyi insan olmak için "kâmil (olgun) bir Müslümân" olmak gerekir. Zâten Müslümân da, iyi insan demektir. "Müslümân"a "mü'min" de denir. Kur'ân-ı kerîmde "el-Mü'min" ve "el-Mü'minûn" isimlerini taşıyan iki sûre-i celîle vardır. Bir Müslümân, herkes için hayır ister. Peygamber Efendimiz, bu konuda buyurmuştur ki: "Kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki [kâmil] Müslümân olasın." [Harâitî] İslâm dîninin gâyesinin, beş şeyi (ya'nî dîni, aklı, nefsi [canı, bedeni], nesli [ırzı, nâmûsu] ve malı) korumak olduğu bildirilmiştir. Bütün Peygamberler, ümmetlerine bildirdikleri emir ve yasaklarda, dâimâ bu beş şeyi gözetmişlerdir. Tabîî ki bu Peygamberler, bu emir ve yasakları, kendiliklerinden değil, Allahü teâlâ nâmına, O'nun emriyle bildirmişlerdir. Bu beş esâsın gâyesi de, îmânı muhâfaza ederek Müslümân olarak ölmektir. Nitekim mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı kerîmde de meâlen buyuruluyor ki: "Ancak Müslümân olarak can veriniz!" [Âl-i İmrân, 102] MÜSLÜMÂNLIĞIN GAYESİ NEDİR? Müslümânlığın gâyesi, "insanları İslâm-ı hakîkî üzere yaşatıp îmân-ı kâmil ile bu dünyâdan göçmelerini sağlamak ve Cennet'te ebedî saâdete erişmelerini te'mîn etmektir" şeklinde özetlenebilir... Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, râhatlık ve saâdet menbaı olan dîni gönderdi. Dînlerin sonuncusu, İslâm dînidir. Aslında Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Peygamber Efendimize kadar gelen dîn tektir, o da tevhîd dîni olan İslâmiyettir. Diğer dînler, kötü insanlar tarafından değiştirildi. Müslümân olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bilerek veya bilmeyerek İslâmiyet'e uygun yaşarsa, dünyâda hiç sıkıntı çekmez; râhat ve neş'e içinde yaşar. Avrupa'da ve Amerika'da İslâmiyet'e uygun çalışan kâfirler, böyle râhat ediyorlar. Fakat, kâfirlere âhirette hiç sevâp ve mükâfât verilmez. Böyle çalışan, eğer Müslümân olur ise, âhirette de sonsuz saâdete kavuşacaktır. İslâm'a tâm uyan tâm huzûrlu olur. İslâmiyet, insanların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmaları için ihsân edilmiştir. Ama insanın i'tikâdda ve amelde noksânı olursa, huzûrsuz olur. "İslâm, huzûrlu olmaya yeterli mi?" diye bir suâl sorulacak olursa, "elbette yeter" deriz. "Yetmez" diyen, hâşâ, "Allahü teâlâ, dînini eksik göndermiştir" demiş olur, O'na kusûr isnâd etmiş olur. SEVGİ VE KARDEŞLİK DÎNİ Müslümânlık, sevgi, kardeşlik, afv, mağfiret ve güzel ahlâk dînidir. Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve İslâm târihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Sevgi hakkındaki sayısız âyet-i kerîmelerden birkaçı meâlen şöyledir: Allahü (teâlâ) şu kimseleri sever: "Allahü (teâlâ) iyilik edenleri sever." [Bakara, 195] "Allahü (teâlâ) ihsân edenleri sever." [Âl-i İmrân, 134] "Allahü (teâlâ) sabredenleri sever." [Âl-i İmrân, 146] Ama Allahü teâlâ şu kimseleri sevmez: "Allahü (teâlâ) zâlimleri sevmez." [Âl-i İmrân, 57] "Allahü (teâlâ) fesâtçıları sevmez." [Mâide, 64] "Allahü (teâlâ) kibirlenenleri sevmez." [Nahl, 23] Hadis-i şeriflerde sevgi hakkında buyuruldu ki: "Allahü teâlâ cemîldir [güzeldir], cemâl sâhiplerini sever." [Müslim] "Seven kişi, sevdiği ile berâberdir." [Buhârî] "Âşık olup, sevgisini gizleyen ve iffetini muhâfaza eden, şehîd olarak ölür." [Hatîb Bağdâdî] "MÜ'MİN, KURTULUŞA ERMİŞTİR" Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîminde meâlen buyuruyor ki: "Mü'minler, kurtuluşa ermişlerdir. Onlar namazlarını huşû içerisinde kılar, boş şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir, iffetlerini korurlar..." [Mü'minûn, 1-5] "[Mü'minler] büyük günâhlardan ve hayâsızlıktan sakınır, öfkelenince kusûrları bağışlar ve işlerini aralarında istişâre ederler." [Şûrâ, 37-38] Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: "Müslümân, elinden ve dilinden diğer Müslümânların [başka bir rivâyette insanların] sâlim [emîn] oldukları kimsedir." [Buhârî] "Komşusu, kötülüğünden emîn olmayan kimse, [kâmil] mü'min olamaz." [Buhârî] "Mü'min, koku satana benzer. Yanına oturan, beraber gezen veya onunla iş yapan faydasını görür." [Taberânî]