Kibir ve ucba dâir -1-

A -
A +

Kibir de, ucub da Müslümânın gönlünü öldüren ma'nevî zehirlerdendir. Bunlardan çok kaçınmak lâzım. Bunun için de, İslâm büyüklerinin nasîhatlerinden istifâde etmek lâzım. Bugünkü makâlemizde, başlıktaki iki konumuzla ilgili bazı nakiller yapacağız: Tâbiîn devrinin meşhûr âlim ve velîlerinden Zührî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdu ki: "Bir gün Ubeydullah bin Abdillah Utbe'nin yanına gittim. Sinirli bir hâli vardı. Kızma sebebini sordum. 'Az önce bir yere uğradım. Selâm verdim. Selâmımı almadılar. Doğrusu hayret ettim' dedi. Bunun üzerine ona; 'Buna hiç hayret etme. Nedense bâzı kimseler, kötü bir huy olduğu halde, kibirden sakınmıyorlar. Halbuki, topraktan yaratıldı. Yine ona dönecek' dedim." Dâvûd-i Tâî hazretleri, bir gün İmâm Câfer-i Sâdık'a (rahmetullahi teâlâ aleyh): "Ey Peygamber Efendimizin torunu! Kalbim çok karardı. Bana nasîhat eder misiniz?" dedi. Câfer-i Sâdık hazretleri; "Ey Dâvûd! Sen, zamânımızın zâhidisin, benim nasîhatime ne ihtiyâcın var?" dedi. Dâvûd-i Tâî; "Ey Resûlullah'ın torunu! Peygamber Efendimizin mübârek kanını taşıman hasebiyle, senin bütün insanlardan üstünlüğün vardır. Onun için hepimize nasîhat etmen lâzım değil midir?" deyince, İmâm Câfer-i Sâdık da: "Ey Dâvûd! Kıyâmet günü dedem Resûlullah'ın yakama yapışıp, dîn-i İslâma niçin lâyıkıyla hizmet etmedin? İslâma hizmet; iyi, asîl bir soya ve nesebe sâhib olmakla olmaz. Bu iş, Allahü teâlânın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçmakla olur" buyurmasından korkuyorum" dedi. Dâvûd-i Tâî, bu sözleri işitince ağladı ve; "Yâ Rabbî! Peygamberimizin mübârek kanını taşımak şerefine kavuşan bir zât, böyle hayret içinde olursa, Dâvûd da kim oluyor ki, ibâdetlerini ve yaptığı işleri beğensin" dedi. Velî, hadîs ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi Sâlim Şebşîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden, Nûreddîn Alî Şebrâmelîsî isminde bir zât, bir gün İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ kitâbından gurûr bahsini mütâlaa ediyordu. Orada ilim sâhiplerinden bâzılarının, ilimlerine güvenerek ve ilimlerinin kendilerini kurtaracağını zannederek aldandıklarını, kendilerini beğenmeye, kibre ve gurûra kapıldıklarını, böylece felâkete sürüklendiklerini okuyunca birden çok duygulandı. Kendisinin de o tehlikelere düşmesinden çok korktu. Şimdiye kadar öğrendiklerim bana yeter düşüncesiyle, ilim öğrenmeyi bırakıp, devâmlı Kur'ân-ı kerîm okumakla, oruç tutmakla, sırf ibâdet ve tâat yapmakla meşgûl olmaya karâr verdi. Artık Sâlim Şebşîrî'den okumayacaktı. Ertesi gün derse gitmeyecekti. Fakat hocası kendisini derste göremeyince merâk edip sorar veya yanıma gelir diye sırf hâtırını gözetmek için derse gitti. Fakat, o günkü dersi mütâlaa etmemişti. Ders esnâsında hep susuyor, derse iştirak etmiyor, hep İhyâ'da okuduğu yeri düşünüyordu. Ders esnâsında Sâlim Şebşîrî de, onun bu hâlini anlamıştı. Bir ara ona; "Yâ Alî! Sana ne oldu. Bugün çok suskunsun" dedi. O da; "Efendim, bugünkü dersi mütâlaa etmedim" dedi. Sâlim Şebşîrî onun hâlini kerâmet olarak anladı ve İmâm-ı Gazâlî'nin eserlerini sayarak; "Yâ Ali! İmâm-ı Gazâlî, Mustasfâ, Vecîz gibi şu şu eserleri te'lîf etmedi mi?" dedi. Alî Şebrâmelîsî; "Evet efendim" dedi. Bunun üzerine Sâlim Şebşîrî; "Anlaşılıyor ki, sen İhyâ'dan Gurûr bahsini okumuşsun ve o sana çok te'sîr etmiş. İlim ile meşgûl olmamak îcâb etseydi, İmâm-ı Gazâlî hazretleri ilimle bu kadar meşgûl olur ve bu kadar eser yazar mıydı? Sen ilim taleb et! Gücün yettiği kadar Allahü teâlâdan kork. Çeşitli tehlikelere, kibre, gurûra düşmekten O'na sığın. Ümîd olunur ki, Allahü teâlâ, seni ihlâs sâhibi kullarından eyler" dedi. Alî Şebrâmelîsî diyor ki: "Hocamın bu sözleri bana çok te'sîr etti. Ben önceki düşüncelerimden vazgeçtim. İlim öğrenmeye devâm ettim. Vakitlerimi, hocamdan okuduğum ve okuyacağım dersleri mütâlaa etmekle geçirdim."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.