Komşuluk hakkında birkaç kelime -2-

A -
A +

Komşuluk hakkında dünkü makalemizde yazdıklarımıza ilâveten, bugün şunu da ifâde edelim ki; komşuyu memnûn etmek, ona faydalı olmak hayırlı insan olma alâmetidir. Bir Müslümanın, kendi malını, canını ve nâmûsunu koruduğu gibi, komşusunun malını, canını, iffet ve nâmûsunu da öylece koruması, onların haklarına da riâyet etmesi lâzımdır. Bu, fert ve âilelerde böyle olduğu gibi, ülke ve devletlerde de böyle olmalıdır. Komşu ülkelerin de birbiriyle iyi geçinmeleri lâzımdır. Hattâ, globalleşmenin (küreselleşmenin) savunulduğu günümüzde, sâdece yakın komşuların değil, uzak komşuların da birbirleriyle iyi geçinmeleri gerekir. "İnsan Hakları"ndan bahseden belgelerde de bunlar vurgulanmaktadır. Komşuyu incitmek, başkalarını incitmekten daha kötüdür. Çünkü hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile komşularını inciten nice kimseler vardır ki, gidecekleri yer Cehennemdir." [Hâkim] "Komşusuna eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de, Allaha eziyet etmiş olur." [Ebu'ş-şeyh] Bu hadîsin diğer bir rivâyeti de şöyledir: "Komşusuna eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden de Allaha eziyet etmiş olur. Komşusu ile kavga eden, benimle kavga etmiş olur. Benimle kavga eden de Allahla kavga etmiş olur." [Ebû Nuaym] Müslümanlık ni'metinin şükrü Ma'lûmdur ki, her çeşit mal bir ni'met ise de, en önemli ni'met Müslümanlık ni'metidir. Kul hakkının en mühimi ve azâbı en şiddetli olanı; akrabâsına, âile efrâdına, maiyetinde olanlara emr-i ma'rûf yapmamaktır. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruldu ki: "Kendinizi, âile efrâdınızı, maiyetinizde olanları ateşten koruyun!" [Tahrîm, 6] Akrabâsına, âile efrâdına, maiyetinde olanlara yaptığı gibi, komşuya da emr-i ma'rûf yapmamak en mühim bir kul hakkıdır. Komşuları böyle bir kimseyi, kıyâmet günü Allahü teâlâya şikâyet edeceklerdir. Onun için yakınlarımızın, komşularımızın da İslâm ni'metinden istifâde etmeleri için çalışmak gerekir! Hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: "Nice kimse, kıyâmette komşusunun yakasına yapışıp diyecek ki: 'Ya Rabbî, buna sor ki niçin kapısını bana kapattı? Niçin elindeki ni'metlerden bana da vermedi?' [İsfehânî] İslâmiyete göre, komşularının günâh işlediklerini görüp de, "bana ne" diyerek evine çekilen, uygun bir şekilde onlara nasîhat etmeyen ve kendileri ile görüşmeyen, onların Cehennemden kurtulması için yardım etmeyen mes'ûl olur. Meselâ, alkollü içkilerin, tesettürsüz gezmenin harâm olduğunu, güler yüz ve tatlı dil ile komşularına anlatmalıdır! İnsanları ıslâh etmek için çalışmak Bir vâkıadır ki, iyi insanların kötüleri ıslâh etmek, düzeltmek için çalışmalarına karşılık, maalesef kötü insanlar, hep iyileri yok etmeye uğraşmışlar, hattâ kötüler, birbirlerine de saldırmış, târih boyunca, kendileri de sıkıntılı, huzûrsuz yaşamışlar, başkalarını da sıkıntılar içerisinde yaşatmışlardır. Îmânlılar, îmânsızları ıslâh etmek, îmâna getirip seâdet-i ebediyyeye kavuşturmak için, hattâ bütün Âdemoğullarını dünyâda ve âhirette, rahat ve mes'ûd yaşatmak için, cihâd etmişler ya'nî Allahü teâlânın emir ve yasaklarını onlara teblîğ etmişlerdir. Ama maalesef bir kısım îmânsızlar, dikta rejimleri sürdürmüş, az bir zümrenin taşkınca zevk ve safâ sürmeleri, nefislerini, şehvetlerini tatmîn etmeleri, doyurmaları için zayıflara, güçsüzlere, küçüklere saldırmışlardır. Böyle kimseler, kötülüklerinin, zararlarının, felâketlerinin örtbas edilmesi ve herkesi aldatabilmeleri için; ahlâk, fazîlet, dürüstlük ölçülerini koyan Peygamberlere (aleyhimüs-selâm) ve onların getirdikleri dînlere de saldırmışlardır. Bu saldırmaları bazı asırlarda harp vâsıtaları ile, ölüm-kalım savaşı şeklinde olmuş, bazan da yalan propagandalarla, fitne ve fesâd çıkararak, dînleri içinden bozmak, Müslümân devletleri, içeriden yıkmak şeklinde olmuştur. Allahü teâlânın, bütün dünyâdaki insanlar arasında, her bakımdan, en üstün, en güzel, en şerefli olarak yarattığı ve bütün milletlere Peygamber olarak seçip gönderdiği, son ve en üstün Peygamberi olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in; kurtuluş, yükseliş yolunu gösteren, madde ve ma'nâda ilerlemeye ışık tutan parlak dînini yıkmak için de, îmânsızlar, ahlâksızlar, nefislerinin esîri olan alçak tabiatlı kimseler, her asırda, Haçlı Savaşları, zulüm ve işkence ile onun dînine saldırdığı gibi; Müslümân şekline girerek, yalan ve hîleli sözleri ve yazıları ile de Müslümanları aldatmaya, kardeşi kardeşe düşürerek, içerden yıkmaya uğraşmışlar ve çok zarar yapmışlardır. Maalesef bunda başarı da sağlamışlardır. Bugünkü yazımızı, son devir ulemâsının büyüklerinden ve Sevgili Peygamberimizin torunlarından olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin (rahmetullahi aleyh), Peygamberimizin üstünlüğünü anlatan bir sözüyle bitirelim: "Her Peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise, her zamânda, her memlekette, yanî dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiçbir kimse, hiçbir bakımdan O'nun üstünde değildir. Bu, güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, O'nu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın O'nu medhedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın da, O'nu tenkîd edecek iktidârı yoktur."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.