"Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım" (Zâriyât, 56) âyet-i kerîmesinde belirtildiği vechile, Allahü teâlâya ibâdet için yaratılan insanlar, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yaparlarsa, "İbâdet" etmiş olurlar. Allahü teâlânın rızâsı da, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır. En büyük ve en son Peygamber olan Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) tarafından teblîğ edilmiş olan îmân, ibâdet ve ahlâk esasları ile insanlar, mânen ve maddeten yükselmeye, üstünlük ve şeref sâhibi olmaya, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya dâvet edilmişlerdir. Böylece insanlar, âlemlerin ve bütün mahlûkların yaratıcısı olan ve bütün nîmetleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya ibâdet etmeye, ancak O'na boyun bükmeye, O'na duâ etmeye, O'ndan yardım istemeye, O'na sığınmaya çağırılmışlardır. Nitekim Allah'a kulluk hakkında, Kur'ân-ı kerîm'de meâlen, "Yalnız Sana ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız Sen'den yardım isteriz" (Fâtiha sûresi, 4) buyurulmaktadır. HİCRETİN İKİNCİ YILINDA EMREDİLEN BAZI İBÂDETLER Hicretin ikinci yılında, Müslümanlara bedenî ve mâlî ibâdetlerden bazıları emredildi. Bilindiği gibi ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar (Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılanlar (Zekât, Sadaka-i Fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile yapılan (Hac ve Umre gibi) ibâdetlerdir. Hicretin 2. yılı olaylarından biri, müdâfaa için cihâda izin verilmesidir. Bunun yanında, daha önce Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılınırken, Allahü teâlânın emriyle, Kâ'be-i şerîfe'ye doğru namaz kılınmaya başlanmıştır. Kıblenin Kâ'be-i muazzama, Mescid-i harâm olduğunu bildiren Bakara sûresinin 144. âyeti nazil olunca, Müslümanların kıblesi, Kâ'be-i şerîfe oldu. Kıblenin Kâ'be-i muazzama olmasından bir ay ve hicretten de 18 ay sonra, Şaban ayının 10. günü, Bedir Gazâsından da bir ay önce, oruç farz oldu. Yine o senede (hicretin 2. senesinde), Ramazan ayında, teravih namazı kılınmaya başlandı ve sadaka-i fıtır vermek vâcip oldu. Kezâ hicretin 2. senesinde Ramazan ayında zekât vermek de farz oldu. Yine hicretin 2. yılında Zilhicce ayında, Kurban kesmek ve bayram namazı kılmak vâcip oldu. Bildiğiniz üzere, bugün 30 Zil-ka'de 1429 Cuma, ya'nî Zil-ka'de ayının son günü, yarın inşâallah yeni bir ay (Zi'l-hicce ayı) girecek. Kurban Bayramının bulunduğu aya "Zi'l-hicce ayı" denir. Bu ay (Zi'l-hicce), hem "el-Eşhüru'l-hurum=Eşhür-i hurum" denilen "harâm aylar"dan, hem de "eşhüru'l-hac" denilen "hac ayları"ndandır... Kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan bir Müslümânın kurbân kesmesi vâciptir; zarûretsiz kurbân kesmemek günâhtır. "Kurbân", "davar [koyun, anası gibi gösterişli 6 aylık kuzu ve keçi], sığır [inek, dana, öküz, boğa, manda] veya deveyi, Kurbân Bayramının ilk üç gününde [Şâfiî mezhebinde 4. günde de kesmek câizdir], kurbân niyeti ile kesmek" demektir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Kurbân bayramında yapılan amellerden, Allahü teâlâ katında, kurbân kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden, Allahü teâlâ, onu muhâfaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin." [Tirmizî] "Kurbânlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir Müslümân yoktur ki, kurbânını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyâmette kendi mîzânına konan sevâbı olmasın."[Deylemî] "Kurbânlarınız, semiz olsun. Onlar, Sırâtta bineklerinizdir." [Zâdü'l-mukvîn] Hâli-vakti yerinde olan ve Allahü teâlânın emrine uyarak kurbân kesen, kendisini Cehennemden âzâd etmiş olur. İki hadîs-i şerîfte: "Hasîslerin [Cimrilerin] en kötüsü, (kesmesi vâcib olduğu hâlde) kurbân kesmeyendir", "Hâli vakti yerinde olup da kurbân kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin" [Hâkim] buyuruldu. Kurbân hayvânını fakîrlere veya hayır ve yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurbân olmaz. Kurbânlık hayvânı kesmek, kanını akıtmak şarttır. Yarın da inşâallah bir nebze "Zi'l-hicce ayı"ndan bahsedelim.