Dünkü makâlemizde bir nebze "Hac" ibâdeti üzerinde durmuştuk; bugün de birazcık "Kurbân" üzerinde duracağız. Kurbân nisâbına mâlik olan ve gerekli diğer şartları taşıyan bir Müslümânın kurbân kesmesi vâciptir; zarûretsiz kurbân kesmemek günâhtır. "Kurbân", "davar [koyun, keçi], sığır [inek, dana, öküz, boğa, manda] veya deveyi, Kurbân Bayramının ilk üç gününde, kurbân niyeti ile kesmek" demektir. Âkıl-bâliğ, mukîm ve hür olan müslüman erkek ve kadınların, ihtiyaç eşyâsından fazla nisâp miktârı, malları veya paraları varsa, Kurbâna niyet ederek, belli günlerde, belli bir hayvanı kesmeleri vâcip olur. Dînen, karı-kocadan hangisi zengin ise kurbânı o keser; her ikisi zengin ise ikisi de keser; ikisi de fakîr ise ikisi de kesmez. Fakîr, kurbân kesmek zorunda değildir, ama keserse çok sevâp kazanır. Babanın, çocuğu için, çocuğun malından da kurbân kesmesi gerekmez. Deli ile bunak, çocuk hükmündedir. Büyük çocuk ve hanımdan izinsiz, onlar adına kurbân kesilmez. Kurbân, dünyâda vâcip vazîfesini yerine getirmiş olmak ve âhiretteki sevâbına nâil olmak için kesilir. Kurbân kesen Müslüman, kendini Cehennemden âzât etmiş olur. Kurbân kesmesi vâcip iken, içindekilerin kurbân kesmediği ev, inleyerek, sahibine bedduâ edip, "Sen, Kurbân kesmediğin gibi, Cenâb-ı Allah da sana iyilik yapmayı nasip etmesin!" der. O ev, o yıl belâlara düçâr kalır. Kurbân kesenin evi ise, memnûn olur, sâhibine hayır duâ eder. Bu bakımdan kurbân kesmeyi bir nimet bilmelidir! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Sevâp umarak kurbân kesen, Cehennemden korunur." [Taberânî] "Hâli vakti yerinde olup da kurbân kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin." [Hâkim] "Cimrilerin en kötüsü [vâcip iken] kurbân kesmeyendir." "Kurbân bayramında yapılan amellerden, Allahü teâlâ katında, kurbân kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden, Allahü teâlâ, onu muhâfaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin." [Tirmizî] "Kurbânlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir Müslümân yoktur ki, kurbânını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyâmette kendi mîzânına konan sevâbı olmasın."[Deylemî] "Yâ Fâtıma, kurbânının yanına git! Kesilirken orada bulun! Yere akacak ilk kan damlası ile, geçmiş günâhların affedilir." [İbn-i Hibbân] "Kesilen kurbân, Kıyâmette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mîzâna konur." [İsfehânî] "Kurbânlarınız, semiz olsun. Onlar, Sırâtta bineklerinizdir." [Zâdü'l-mukvîn] Kurbân kesmenin vâcip olmasında, bayramın üçüncü gününe itibar olunur. Bayramın birinci ve ikinci günü, zengin-fakîr, mukîm-misâfir, akıllı-deli olmaya bakılmaz. Fakîr iken, bayramın üçüncü günü zengin olanın; seferî iken, bayramın üçüncü günü mukîm olanın, diğer şartlar da varsa, kurbân kesmesi vâcip olur. [Bayramın birinci ve ikinci günü ölen zengin, kurbân borcu ile ölmüş olmaz.] Mukîm iken, bayramın birinci ve ikinci günü sefere çıkanın, kurbân kesmesi vâcip olmaz. Daha önce [yanî kurban günlerinde sefere çıkmadan önce] kesmişse, vâcip sevâbı alır. Kesmemişse, sefere çıktığı için borç üzerinden düşer. Mukîm bir zengin, seferdeki bir vekîle kurbân kestirse, vâcip sevâbı alır. Bir çocuk, bayramın üçüncü günü bülûğa erse; baygın olan, bayramın üçüncü günü ayılsa; esîr olan, üçüncü günü hür olsa, diğer şartlar da varsa, onlara kurbân kesmek vâcip olur. [Bayramın ikinci günü bayılıp, üçüncü günü güneş battıktan sonra ayılan zenginin kurbân kesmesi vâcip olmaz. Hür iken, bayramın üçüncü günü esîr olup, güneş batana kadar esîr kalanın kurbân kesmesi de vâcip olmaz.] Tarlasından aldığı mahsûl veya tarlanın, evin, dükkânın [atölyenin, kamyonun] bir senelik kirası, ne kadar çok olursa olsun, bir yıllık ev ihtiyâcını veya aylık geliri ve aldığı maaş ve ücret, aylık ihtiyâcını ve kul borcunu karşılamayan kimse, İmâm Muhammed'e göre fakîrdir. Fetvâ da böyledir. Şeyhayn'e [İmâm-ı A'zam ve İmâm Ebû Yûsuf'a] göre zengin sayılır. Mülkü olan tarlanın ve bu demirbaş malların değeri, ihtiyâcını karşılar ve nisâbı da bulursa, bunun kirayı her alışta, bir miktar ayırıp, biriktirerek Ramazân Bayramında fıtra vermesi ve Kurban Bayramında kurbân keserek büyük sevâba kavuşması gerekir. Böyle bir kimse, fıtra vermez ve kurbân kesmezse, İmâm Muhammed'e göre, günâhtan kurtulur. Tarlasından hiç mahsûl almayan, kirâya da veremeyen kimse ve ihtiyâcından fazla malı olup da, parası bulunmayan kimse, İmâm Muhammed'e uyarak, fıtra vermez ve kurbân kesmezse mahzûru olmaz. Fıtra verir ve kurbân keserse, ikinci ictihâda göre, fıtra ve kurbân sevâbına kavuşur. Aldığı kirâ ile güç geçinen kişi, nisâba malik ise, para biriktirip, fıtra vermeli ve kurbân kesmelidir. Etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından biriktirip gelecek yılın fıtra ve kurbân parası olarak saklamalıdır. Böylece, fıtra ve kurbân sevabından mahrûm kalmamalıdır. Aile efrâdı çok olup güç geçinenin, kurbânın etini evinde bırakması müstehaptır.