26 Ağustos'ta Malazgirt Meydân Muhârebesinin bir sene-i devriyesini daha idrâk edeceğimiz için, bugün ve yarınki makâlelerimizde "Malazgirt Meydân Muhârebesinin Önemi" ve "Malazgirt Meydân Muhârebesinden Alınacak Dersler" konularını işlemek istiyoruz. Fâtimî Devletinin İslâm ülkeleri ve Abbâsî Halîfeliği için tehlike arz etmesi üzerine, 1071 yılında Mısır Seferine çıkan Selçûklu Sultânı Alparslan, Sûriye'de bulunuyordu. Türklerin Sûriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Romen Diojen, 13 Mart 1071'de İstanbul'dan 200.000'den ziyâde Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Ermeni ve Rumeli'de yaşayan İslâm dînini kabul etmemiş Peçenek ve Uz Türklerinden de ücretli asker alarak Anadolu'ya geçti. Sivas'a gelen Diojen, bu bölgedeki Ermeni Prensleri ile ahâlîsini toptan öldürttü. Ermenilerin mallarını askerlerine yağma ettirdi. KİBİRLİ İMPARATOR!.. Hâzırladığı güçlü ordusuna güvenen ve çok kibirlenen Diojen, Bizanslılara büyük zaferle dönmeyi va'dediyordu. Hareketinden önce verdiği nutukta da azmini şöyle belirtiyordu: "Doğu hudûdumuzda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız. İşte ben muazzam ordumun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum." Büyük Selçûklu Sultânı Alparslan, muhârebe azmiyle ordugâh kurarken, düşmânla döğüşeceğini, önceden Bağdâd'taki Abbâsî Halîfesi el-Kâim(1031-1075)'e bildirip duâ talep etti. Halîfe, Sultân Alparslan'a, İbnü'l-Mahlebân isimli âlimi, bütün câmilerdeki imâmlara da, cumâ hutbesinde Alparslan ve ordusunun muzaffer olması için okunacak birer hutbe metni gönderdi. Sultân Alparslan, savaş başlamadan evvel, bütün Müslümânların her savaştan önce yaptıkları gibi, sulh teklîfi için, Halîfe'nin gönderdiği İbnü'l-Mahlebân'ı, değerli komutanlarından Sav Tigin'le birlikte Diojen'e elçi olarak gönderdi. Sultan Alparslan'ın heyeti, 25 Ağustos 1071 sabâhı, Bizans ordugâhında sulh teklîfi yapınca hafîfe alınıp, hakârete uğradı. Diojen, Müslümânların sulh teklîfini şiddetle reddedip; "Sultânınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzâkerelerini Rey'de yapacağım, ordumu İsfehân'da kışlatıp, Hemedân'da sulayacağım" dedi. Diojen bir de, hey'et başkanına alay yollu; "Kışlamak için İsfehân mı, yoksa Hemedân mı daha iyi?" diye sordu. Müslümanların heyet başkanı da, kibirli Diojen'e; "Atlarınızın Hemedân'da kışlayacaklarından ben de emînim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum" diyerek hakettiği cevâbı verdi. ROMEN DİOJEN'İN HEDEFİ Diojen, Türklerin Anadolu'ya bir daha akın yapamamalarını sağlamak için, Îrân'ın içlerine ilerleyip, Türkleri doğuya sürmek, hattâ başşehirlerini zaptetmek istiyordu. İmparator, yalnız Anadolu'yu elinde bulundurmak ve Türkleri yok etmekle kalmayacak, bütün İslâm ülkelerini de alacaktı. Horasân, Rey, Irâk-ı Acem ve Arap, Sûriye vâlîliklerini komutanlarına vermeyi tasarlamış ve hattâ va'detmişti. İstîlâ edeceği İslâm ülkelerindeki câmilerin yerine kiliseler açmayı ve bu sûretle İslâm dînini ortadan kaldırmayı da aklına koymuştu. Diojen, Sivas'tan hareket etmeden önce generalleri ile harp meclisi kurdu. Bu harp meclisinde muhârebenin plân ve hedefi ta'yîn edilecekti. Harp meclisinde generallerden, ta'kîb edilmesini lüzûmlu gördükleri teklîflerin ortaya konmasını istedi. Sivas'taki harb meclisinde, yapılacak harekâtın plân ve hedefi hakkında, iki ana teklîf ortaya çıktı. Bunlardan birincisini bugün zikredelim; ikincisini de inşâallah yarın ele alalım: Bizans ordusunun en bilgili ve tecrübeli komutanlarından Rumeli ordusu kumandanı General Nikefor Bryennes ile iyi bir stratejist ve tecrübeli bir komutan olan Türk asıllı general Magistors Tarkhal(Jozeph Tarhchaniotes)'dan geldi. Bu iki general, hudût boylarındaki tecrübelerine dayanarak, Müslümân Türklere karşı çok ihtiyâtlı olarak harekâta girişmeyi tavsiye edip, ordunun Erzurum'a kadar ilerleyerek, burada Türk ordusunu muhârebeye zorlayacak ve kışkırtacak bir tertîbin alınmasını, bu sûretle muhârebenin kendi toprakları içinde yapılarak lojistik desteğin kolaylaştırılmasını ve Türklerin istifâdesine yarayacak her türlü maddî imkânın tahrîb edilmesini teklîf ettiler. [Konumuza inşâallah yarın devâm edelim.]