Mekke-i Mükerreme'nin Fethi -1-

A -
A +

Şüphe yok ki, 1 Ocak 630 târihinde "Mekke-i Mükerreme'nin Fethi", "İslâm Târihi"nin en önemli kilometre taşlarından biridir. Geçen hafta, yılbaşıyla ilgili yazılar yazdığımız için, bu konu bu haftaya kaldı. Bilindiği üzere, Muhammed aleyhisselâma Peygamberlik verilip insanları şirkten, putlara tapmaktan vazgeçmeye ve Allahü teâlâya îmân etmeye da'vete başladığı günden i'tibâren müşrikler O'na karşı çıktılar. Mekkeli müşrikler; sevgili Peygamberimize de, diğer Müslümânlara da çok şiddetli düşmânlık gösterdiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ tarafından, Müslümânların hicret etmelerine izin verildi. Sayıca az olan ilk Müslümânlar, müşriklerin hücûmları karşısında, îmânlarını korumak ve yaymak maksadıyla, mallarını-mülklerini bırakarak, Mekke-i mükerreme'den Medîne-i münevvere'ye hicret etmişlerdir. Ama sekiz yıl sonra güçlü ve kalabalık bir ordu hâlinde geri dönüp orayı fethetmişlerdir. Hicretin altıncı yılında Peygamber Efendimizle "Hudeybiye Antlaşması"nı imzâlayan Mekkeli müşrikler, iki yıl sonra bu antlaşmayı bozdular. Sulhun devâmı için Müslümânlarca yapılan yeni teklîflere de uymadılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ve hâzırladığı İslâm ordusu, hicretin 8. yılında, 1 Ocak 630 târihinde, Medîne-i münevvere'den 10.000 kişilik bir ordu ile gelerek, harp etmeden ve kan dökmeden Mekke-i mükerreme'yi teslîm aldı. Düşmânlarına da; "Sizin hiçbirinizi, sorguya çekecek değilim. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!" buyurdu. Peygamberimizin, Mekkeli müşriklerle biri sulh, diğeri de harp devri olmak üzere iki şekilde münâsebeti oldu. Sulh devrinde müşriklerin alay, hakâret, işkence, bütün münâsebetleri kesme ve şiddete başvurma gibi çeşitli safhalarda sürdürdükleri düşmânlık, hicretin ikinci yılında harp şekline dönüştü. Müslümânların Mekke'den Medîne'ye hicret etmesinden sonra da düşmânlıklarını devâm ettiren müşrikler, ordu hazırlayıp Medîne'de bulunan Müslümânlar üzerine yürüdüler. Bedir, Uhud, Hendek... gibi kanlı savaşlar yapıldı. Bu savaşlarda Müslümânlar karşısında tutunamayıp perişân oldular. Nihâyet hicretin altıncı yılında Peygamberimizle sulh yapmayı kabûl ettiler ve "Hudeybiye Antlaşması"nı imzâladılar. On yıl süre için imzâlanan bu antlaşmanın bir maddesine göre, Kureyş kabîlesi dışında kalan diğer Arap kabîleleri, Müslümânlardan veya müşriklerden istedikleri tarafın himâyesine girebileceklerdi. Bu antlaşma gereğince, Huzâa kabîlesi Peygamberimizin, Benî Bekr kabilesi de müşriklerin himâyesine girmişti. Bu iki kabîle arasında eskiden beri süregelen bir düşmânlık vardı. Bahâneler arayarak hâdise çıkarmak isteniyordu. Bir gün Mekkeli müşriklerin himâyesindeki Benî Bekr kabilesinden biri, şiir okuyarak Peygamber Efendimizi hicvetmeye yeltendi. Huzâa kabilesinden bir genç, buna râzı olmayıp, hicvedici şiir okuyan adama bundan vazgeçmesini söyledi; fakat o vazgeçmedi. Bunun üzerine başına vurup yardı ve susturdu. Benî Bekr kabilesi, bu hâdiseyi bahâne ederek Huzâa kabîlesi üzerine ânîden saldırdı. Kureyş müşrikleri de bu saldırıda Benî Bekr kabîlesine yardımda bulundukları gibi, ayrıca kıyâfet değiştirerek onlarla birlikte Huzâa kabîlesi üzerine saldırdılar ve yirmiüç kişiyi öldürdüler... Bu saldırıda, bilfiil çarpışmaya da katılan Kureyş müşrikleri, "Hudeybiye Antlaşması"nı bozdular. Huzâa kabîlesi, durumu Peygamber Efendimize arz etmek üzere, kabîleden 40 kişilik bir hey'eti Medîne'ye gönderdiler. Peygamberimiz, Huzâa kabilesinden gelen hey'eti, kendilerine mutlakâ yardım edeceklerini va'd ederek, yurtlarına geri gönderdi. Sevgili Peygamberimiz, bunun üzerine Mekkeli müşriklere haber göndererek; "Ya Huzâa kabîlesinden öldürülenlerin diyetini (kan bedelini) ödeyiniz veya Benî Bekr kabîlesini himâyeden vazgeçiniz. Bunlardan birini kabûl etmezseniz, 'Hudeybiye Antlaşması'nı bozduğunuzu ve bunun netîcesi olarak sizinle harb edeceğimizi biliniz" teklîfinde bulundu. Mekkeli müşrikler bu teklîfleri kabûl etmediklerini ve harbe hazırlanacaklarını bildirdiler. Böylece "Hudeybiye Antlaşması" resmen bozulmuş oldu. Antlaşmayı bozan Kureyş müşrikleri, kısa bir müddet sonra da antlaşmayı yenilemek istediler. Bu maksatla, o zaman henüz Müslümân olmamış olan Ebû Süfyân'ı Medîne'ye gönderdiler. [İnşâallah yarın da bu konuya devâm edelim.]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.