Ebû Süfyân, Medîne'de kendi kızı ve Peygamberimizin zevcesi olan Ümmü Habîbe'ye ve Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerine, sonra da Peygamberimize gidip, sulhu yenilemek istediklerini söylediyse de müsbet cevap alamadı. Ebû Süfyân, son olarak Hazret-i Alî ile görüştü. Alî (radıyallahü anh) ona; "Sen, Kureyş'in ileri gelenisin, çıkıp halk içinde antlaşmayı yeniliyorum" dersin, diyerek başından savdı. Ebû Süfyân, Peygamberimizin mescidine girdi; "Ey insanlar! Ben her iki tarafı da himâyeme alıyor, sulhu yeniliyorum" dedi. Peygamberimiz; "Yâ Ebâ Süfyân! Sen bunu (kendi kendine) söylüyorsun, ben değil" buyurdu. Ebû Süfyân, bundan sonra Mekke'ye döndü... Ebû Süfyân döndükten sonra, Peygamberimiz, Hazret-i Ebû Bekr'le Hazret-i Ömer'i çağırdı. İstişâre yaptı ve harbe karâr verdi. Hâzırlığa başlanıp, ordu toplandı. Bütün hâzırlıklar gizli tutuldu. Ancak bu durum Medîne'den Mekke'ye gitmekte olan bir kadın vâsıtasıyla gönderilen mektupla Mekkelilere haber verilmek istendi. Bâzı sebeplerle girişilen bu teşebbüs, Allahü teâlâ tarafından, Cebrâil aleyhisselâmla, Peygamberimize haber gönderilerek bildirildi. Peygamberimiz, Hazret-i Ali ile Hazret-i Zübeyr bin Avvâm ve Mikdâd bin Esved'i (radıyallahü anhüm) çağırıp; "Sür'atle gidiniz, Hâh denilen yere vardığınızda bir hâtûn bulursunuz. Onda bir mektup vardır. O mektûbu alıp bana getiriniz" buyurdu. Sür'atle gidip kadını buldular. Mektûbu istediklerinde kadın; "Benim yanımda mektup yok" diyerek gizlemek istedi. Hazret-i Ali kılıcını çekip; "Resûlullah asla yalan söylemez" deyince, kadın saç örgüsünün arasına sakladığı mektûbu çıkarıp verdi. Böylece haber verme teşebbüsü engellendi. Sevgili Peygamberimiz, bütün hâzırlıkları tamâmladıktan sonra, on bin kişilik bir ordu ile Mekke'ye doğru yola çıktı. Medîne'den hareket, ramazânın ilk günlerinde idi. Bu sırada Hazret-i Abbâs da Medîne'ye hicret ediyordu. Yolda İslâm ordusu ile karşılaştı. Daha önce Müslümân olduğu hâlde, durumu müşriklerden gizleyerek Mekke'de kalmıştı... Peygamberimiz, ordusuyla Mekke'ye yaklaşırken, yollar tamâmen tutulmuş olduğu için, Kureyş müşrikleri, üzerlerine gelen İslâm ordusundan habersizdi. Sevgili Peygamberimiz, savaş düzenine soktuğu ordusunda, kabîlelere bayrak ve sancaklar verdi. "Merru'z-Zahrân" denilen yere varınca karargâh kuruldu. Burada Peygamberimiz, gece vakti on bin ateş yakılmasını emretti. Her birlik kendi çadırı önünde ateş yaktı. Bir anda her tarafı aydınlatan binlerce ateşin yandığını gören Mekkeliler, neye uğradıklarını anlayamayıp iyice şaşırdılar. Hemen Ebû Süfyan'ın yanına toplandılar. Ebû Süfyân, yanına aldığı üç dört kişiyle durumu öğrenmek için İslâm ordusunun bulunduğu yere doğru yürüdü. Karargâha yaklaştığı sırada, İslâm askerleri onu yakaladılar. Hazret-i Abbâs onu alıp Resûlullah'ın huzûruna götürdü. Peygamberimiz, Ebû Süfyân'ı affedip, amcası Abbâs'a; "Onu bu gece çadırına götür, sabâhleyin bana getir" buyurdu. Sabâh olunca Resûlullah'ın huzûruna götürüldüğünde; "Ey Ebû Süfyân! Henüz, 'Lâ ilâhe illallah' diyeceğin vakit gelmedi mi?" buyurdu. Ebû Süfyân, Peygamberimize; "Anam-babam sana fedâ olsun. Bu kadar cefâdan sonra beni hidâyete çağırıyorsun, ne hoş hilm ve ne güzel kerem sâhibisin. İnandım ki Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur" dedi ve Kelime-i şehâdeti söyleyerek Müslümân oldu. Peygamberimiz, Ebû Süfyân'a (radıyallahü anh); "Kim Ebû Süfyan'ın evine, Kâbe'ye, Mescid-i Harâm'a ve kendi evine sığınırsa emîndir" buyurarak Mekke'li müşriklere bunu bildirmesini emretti. Ebû Süfyân, Mekke'ye dönmek üzere izin istediğinde, Peygamberimiz, amcası Hazret-i Abbâs'a; "Ebû Süfyân'ı al, ordunun geçeceği yolun dar bir yerine götür, İslâm ordusunun büyüklüğünü görsün" buyurdu. Abbâs (radıyallahü anh); onu alıp ordunun geçeceği yolun dar bir yerine götürdü. Ordu hareket edip, Eshâb-ı kirâm kabîle kabîle Ebû Süfyân'ın önünden geçiyor, "Allahü ekber" sadâları her tarafı çınlatıyordu. Her birlik geçtikçe, Abbâs (radıyallahü anh), ona tanıtıyordu. En son, Peygamberimizin bulunduğu birlik geçti. Bundan sonra Ebû Süfyân sür'atle Mekke'ye döndü. Mekke'ye varınca, kendisini heyecân ve endîşe ile bekleyen Kureyşlilere: "Ey Kureyş! Bu gelen Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem); karşısına çıkılmayacak bir kuvvetle Mekke'ye geliyor. Her kim Mescid-i harâma veya Ebû Süfyân'ın evine sığınır yâhûd kendi evine kapanırsa emîndir" dedi. [Bu konunun devâmını, başka makâlelerimizde ele alırız inşâallah.]