Dünkü makâlemizde bahsettiğimiz gibi, Mekke'nin fethi esnâsında Kureyş müşrikleri de, Mescid-i Harâm'da toplanıp, Ka'be'nin etrâfını sararak haklarında verilecek karârı heyecânla beklemeye başlamışlardı. Peygamberimiz, Ka'be'nin kapısının eşiğinde durup sabırsızlıkla bekleyenlere karşı şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilâh yoktur. Yalnız Allah vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O va'dini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Bütün düşmânlarımızı dağıttı. İyi biliniz ki câhiliyye devrine âit olan eski görenekler, kan ve mâl da'vâları artık şu iki ayağımın altındadır, ortadan kaldırılmıştır. Yalnız Ka'be hizmetiyle hacılara su dağıtma işi bırakıldı. Ey Kureyş cemâati! Allah, sizden eskiden kalma gurûru, babalarla, soylarla övünmeyi giderdi. Bütün insanlar Âdem'den, Âdem de topraktan yaratılmıştır." Peygamberimiz devam ederek, "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi milletlere, kabîlelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız (öğünesiniz diye değil). Allah katında en iyiniz, takvâsı en çok olanınızdır. Şüphesiz ki, Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdârdır" meâlindeki Hucurât sûresinin 13. âyet-i kerîmesini okudu. Sonra da; "Ey Kureyş topluluğu! Şimdi size nasıl muâmele edeceğimi zannedersiniz?" diye sordu. Kureyşliler: "Biz senden hayır umarız. Çünkü Sen kerem, iyilik sâhibi bir kardeşsin! Kerem, iyilik sâhibi bir kardeşin de oğlusun! Ancak bize hayır, iyilik yapacağına inanırız" dediler. Peygamberimiz: "Yûsuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de size, 'Bugün artık size geçmişten sorumluluk yoktur' derim. Haydi gidiniz, serbestsiniz" buyurdu. O gün öğle namazı vaktinde Bilâl-i Habeşî Sevgili Peygamberimizin emriyle ezân okudu. Mekke'nin fethinin ikinci günü Peygamberimiz bir hutbe daha okudu. Bu hutbelerinde, Müslümânların kardeş olduklarını, karşılıklı haklarını ve daha birçok husûsu bildirdi. Peygamberimiz umumî af i'lân ettikten sonra, Kureyşliler Müslümân oldular. Seneler önce kendilerini îmâna dâvet ettiğinde inanmayanlar, o gün Safâ Tepesinde Peygamberimize bîat ettiler. Erkekler, Allahü teâlâdan başka ilâh olmadığına, Muhammed aleyhisselâmın Allahü teâlânın kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederek İslâmiyet ve cihâd üzerine; kadınlar da, îmândan sonra Allahü teâlâya şirk koşmamak, hırsızlık ve zinâ yapmamak, çocuklarını öldürmemek ve âsî olmamak üzere biat ettiler. Mekkeli müşrikler içinden bâzı azılı kimseler umûmî aftan hâriç tutulmuştu. Bunlardan Mekke'nin fethi sırasında kaçanlardan bâzıları yakalandıkları yerlerde öldürüldü. Fakat pek çoğu yine affedildi. Bunlar arasında affa uğrayıp Müslümân olanlardan Ebû Cehil'in oğlu İkrime, Abdullah bin Sa'd, Vahşî ve Ebû Süfyân'ın hanımı Hind, Safvân, Ka'b ibn-i Züheyr ve Habbân (radıyallahü anhüm) gibi kimseler vardı. Mekke'nin fethi sâdece İslâm târihinde değil, bütün cihân târihinde eşi ve benzeri bulunmayan bir hâdisedir. Bu fetih, îmânları-İslâmlıkları sebebiyle yurtlarından ayrılan Sevgili Peygamberimiz ve Eshâb-ı kirâma, Allahü teâlânın en büyük lütuflarından biridir. Bu fetihle Arabistan Yarımadasında şirkin (Allah'a ortak koşmanın) cemiyet ve güç hâlindeki varlığı sona ermiş, Ka'be ve civârı putlardan temizlenmiş, tevhîd inancının kesin hâkimiyeti i'lân edilmiştir. Mekke'nin fethi ile Arabistan Yarımadasında ilk İslâm Devleti de kuruluşunu tamamlamış, bundan sonra İslâmiyet üç kıtaya hızla yayılmaya başlamıştır. Mekke'nin fethi, İslâmiyette öylesine derin ma'nâ ve hikmetlerle doludur ki, daha sonraki asırlarda yaşamış olan İslâm ulemâ, evliyâ ve kumandanları da çeşitli vesîlelerle bu fethi kendilerine örnek alıp, hâl ve işlerinde de ölçü kabûl etmişlerdir. Ama 15 Temmuz 1099 târihinde, Haçlılar Kudüs'ü işgâl edince Müslümân ve Mûsevîlere çok büyük katliâmlar yaptılar; sâdece Müslümânlardan 70.000 kişiyi kılıçtan geçirdiler. Gaudefroi de Buyyon'un, Papa II. Urban'a yazdığı bir mektupta ve Rene G. Rousset adındaki târihçi tarafından bu vahşet uzun uzun anlatılmıştır. Biz burada sâdece Şövalye Gesta'nın bir ifâdesini nakledelim: "Böyle bir katliâmı, o güne kadar hiç kimse ne duymuş, ne de görmüştü. Ölüler piramitler şeklinde yığılıp yakıldı. Bunların sayılarının ne olduğunu ancak Allah bilir. Müslümân ve Musevî hiç kimse bu katliâmdan sağ kurtulamadı..."