Hâtırlayacağınız üzere geçen hafta cuma ve cumartesi makâlelerimizde, bir nebze, Mevlid Kandilinden bahsetmiştik. Cumartesi günkü yazımızda, Süleymân Çelebî'nin "Mevlid Kasîdesi"ni de çok kısa olarak mevzû-ı bahis etmiştik. Bugün buna dâir biraz daha bilgi arzetmek istiyoruz... Süleymân Çelebi'nin Bursa Ulu Câmi'deki imâmlığı yıllarında, Îrânlı bir vâiz, Ulu Câmi kürsüsünde, Bakara Sûresi'nin "...Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." meâlindeki 285. âyetini, kendi bilgisine göre tefsîr etti. Allahü teâlânın gönderdiği peygamberler arasında hiçbir fark görmediğini ve Muhammed aleyhisselâmın Hazret-i Îsâ Peygamberden daha üstün tutulamayacağını söyledi. [Hâlbuki, Bakara Sûresi'nin 253. âyet-i kerîmesinde, "O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık..." buyurulmaktadır.] Îrânlı vâizin bu bozuk ve hakîkatlere uymayan şahsî düşünceleri, Süleymân Çelebi'nin Muhammed aleyhisselâm için, gönlünde duyduğu aşk ve muhabbete ziyâdesiyle tesîr etti. Bu türlü iddiâları cevaplandırmak ve sâhiplerini susturmak, Muhammed aleyhisselâmın bütün mahlûkâttan ve diğer Peygamberlerden de üstün ve son Peygamber olduğunu isbâtlamak için "Vesîletü'n-Necât" isimli "Mevlid" kasîdesini yazdı. Mevlid Kasîdesi [Vesîletü'n-Necât]; baştan sona kadar Ehl-i Sünnet i'tikâdını, Allahü teâlânın mutlak irâdesini, âlemi yoktan var ettiğini ve Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir mahlûkta bulunmayan üstün, yüksek ve emsâlsiz vasıflarını anlatır. Her kelimesinde, gönlü Resûlullah aşkı ile yanan bir mü'minin engin aşk ve muhabbet kokuları vardır. Diğer Peygamberlerde olan bütün üstünlükler de en güzel ve en vecîz kelime ve ifâdelerle anlatılmıştır. Söze, Allahü teâlânın ism-i şerîfi ile başlayan Süleymân Çelebi, Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimize kadar bütün Peygamberlerin alınlarında nûr parladığını ve bu nûrun nihâyet Muhammed aleyhisselâma intikâl ettiğini anlatır. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) doğuşuna geniş bir yer ayırarak, O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu anda bütün varlıkların engin bir neş'e içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O'nu büyük neşe içinde karşıladıklarını söyler. [Bunu inşâallah yarınki makâlemizde, mübârek halası Safiyye Hâtûn'un dilinden anlatalım.] Mevlid'de bundan sonra, Muhammed aleyhisselâma Peygamberliğin nasıl geldiği ve Mi'râc hâdisesinin nasıl olduğu anlatılır. Derin üzüntü içinde yazılan "Rıhlet" ve daha sonra "Duâ" ile "Mevlid" bitirilmiştir. Süleymân Çelebi, Muhammed aleyhisselâmın her varlığın yaratılış sebebi ve bütün yaratılmışların en şereflisi olduğunu ifâde ederken, O'nu bütün Peygamberlere üstün kılan Allahü teâlâya şükürler etmektedir. Mevlid kasîdesinde, çok olgun fikirler ve kompozisyon bütünlüğü vardır. Olayların ve düşüncelerin anlatıldığı yerlerde, en kısa, en uygun ve mümkün olan en sâde anlatım şekli kullanılmıştır. Mevlid'de hemen her türlü söz ve ifâde san'atına rastlanır. En çok cinâs, teşbîh ve tekrîr gibi san'atlara yer verilmiştir. Kâfiyeler güzel ve sağlamdır. Mevlid, didaktizm (öğreticilik) ile lirizmi (içliliği) iyice kaynaştırmış bir şiir kitabıdır. Kuruluktan uzak olduğu gibi, sırf coşkunluktan da ibâret değildir. Görünüşte kolay, fakat denendiğinde, benzerinin yazılmasının çok zor olduğu görülür. Mevlid, üstün sanat sâhibi dîvân şâirleri tarafından da sevilip beğenilmiştir. Mevlid, mesnevî nazım şekliyle yazılmıştır. Ancak her bendin sonunda yer alan; "Ger dilersiz bulasız oddan necât/Işk [aşk] ile derd ile eydün [edün] es-salât" beyti, eseri bir nevi tercî-i bend durumuna düşürmüştür. Arûz vezniyle yazılmış olan Mevlid'de, "fâilâtün, fâilâtün, fâilün" kalıbı kullanılmıştır. Yalnız bir yerde "Mef'ûlü, fâilâtü, mefâîlü, fâilün" kalıbına yer verilmiştir. Îrân edebiyâtında, mevlid türünde eser yazılmamıştır. Mevlid, Peygamber Efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) medh ve senâ ederek, Müslümanların gönlünde O'nun sevgisini harekete geçirdiğinden ve dîne bağlılıklarını arttırdığından, bunu okumak ve dinlemek, nâfile bir ibâdet olup, çok sevaptır. Ancak İslâmiyetin harâm ve yasak ettiği şekillerde, fısk meclislerinde ve şarkı söyler gibi veya çalgı âletleriyle berâber okunması yasaklanmıştır.