İsrâ ve mi'râc hâdisesi, Peygamberimizin Medîne'ye hicretlerinden 19 ay önce, mîlâdî 621 yılında, geceleyin vukû' bulmuştur. Mi'râc gecesi, Receb ayının yirmiyedinci gecesidir. Resûlullahın göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü gecedir... Sevgili Peygamberimiz, Allahü teâlâ tarafından vâkı' olan da'vet üzerine melekût âlemini, kâinâtın hârikalarını seyir ve temâşâ için, gecenin muayyen bir sâatinde, Mekke'den yaklaşık olarak 2.500 km uzak bir mesâfede bulunan Kudüs'e götürülmüş, oradan da göklere, bilinmeyen yerlere yükseltilmiştir. Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasındaki seyâhatleri, geceleyin vukû' bulduğu için, "gece yolculuğu yaptırılması" ma'nâsında bu olaya "İsrâ" denmiş, bu mübârek kelime, aynı olayı anlatan âyetle başlayan "İsrâ" sûresinin de adı olmuştur. "Mi'râc" ise "merdiven" ve "yükseğe çıkmak" gibi ma'nâlara da gelmekle beraber, Resûl-i Ekrem Efendimizin, "varlık ufuklarının üstüne, yüce makâmlara yükselmesi" demektir. Nitekim mi'râc hadîslerinde sevgili Peygamberimiz, "Yükseğe çıkarıldım" buyurduklarından, bu hâdise "mi'râc hâdisesi" diye anılmıştır. Dün bir nebze temâs edilen hâdiselerden dolayı, çok üzgün hâlde bulunan Peygamberimize, bütün bu tehlikeli günlerin sona ermek üzere olduğunu, hicret olayı ile İslâm tarihinde yepyeni bir huzûr ve sükûn devrinin açılmak üzere bulunduğunu müjdelemek ve gönlünü almak için, onun melekût âlemini seyredeceği ve Allahü teâlâdan yeni emirler telakkî edeceği mübârek gece gelip çatmıştı. Bu "mu'cize"yi, zaman ve mekân mefhumlarıyle açıklamak ve akıl ile îzâh etmek mümkün değildir. İlâhî kudretin ve Peygamberlik mertebesinin ne demek olduğunu idrak edebilenler, bu hâdisede bir garîplik görmezler. Allah ve Resûlüne inananlar, mu'cizelere de inanırlar. Mİ'RÂC GECESİ HEDİYELERİ Beş vakit namaz bu zamanda farz kılınmıştır. Ayrıca, îmân esaslarıyle ilgili Bakara sûresinin son iki âyeti ve ümmetinden şirk koşmayanların Cennete gireceği müjdesi, Peygamber Efendimizin mi'râc dönüşü biz ümmetine getirdiği en değerli hediyeler arasındadır. Yine bu gecede, bizzat Allahü teâlâ tarafından Peygamber Efendimize vahyedilen İsrâ sûresinin 23. ilâ 39. âyetleri arasında belirtilen 12 madde bildirilmiştir: "Allaha hiçbir sûrette şirk koymayın. Anne ve babanıza hürmet ve itâat edin. Hısım ve akrabâya, fakîr ve yoksullara, gurbette kalmış kimselere, yolculara yardım edin. Geçim endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Yetimlerin mallarına dokunmayın; onlara hoş muâmele edin. Zinâya yaklaşmayın. Haksız yere kimseyi öldürmeyin. Verdiğiniz sözü tutun. Ölçü ve tartıda doğruluğa dikkat edin. Bilmediğiniz bir şeyin ardına körü körüne takılıp gitmeyin. Yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürümeyin." Peygamber Efendimiz, bu gecede, Cebrâil aleyhisselâmın geçemediği noktadan ötelere geçmiş, arada vâsıta olmaksızın, bilinmeyen bir şekilde mekânsız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü teâlâyı görmüş ve konuşmuştur. Böyle geceleri ibâdetle, gündüzlerini de oruçla geçirmelidir. Bütün mübârek geceleri birer ganîmet bilmeli, bu fırsatları iyi değerlendirmelidir. Meselâ böyle gecelerde çok tevbe ve istiğfâr etmeli, Allahü teâlâya münâcât, tazarru' ve niyâzda bulunmalı, yalvarıp yakarmalıdır. Tesbîh, tahmîd, tekbîr, tehlîl ve benzeri her çeşit zikir, fikir ve şükürle meşgûl olmalıdır. Bolca kazâ namazları kılmalıdır... Kur'ân-ı kerîm okumalı, sevâbını da ölülerimizin rûhlarına göndermelidir. Peygamber Efendimize çokça salât ü selâm okumalıdır. Ana-baba, diğer yakın akrabâ ziyâret edilmeli veya telefonla gönülleri ve duâları alınmalıdır. Fakîrler, yetîmler sevindirilmeli, sadakalar, hediyeler verilmelidir. Dargınlar, küskünler barışmalıdır. Ayrıca bu vesîleyle güzel vatanımızın dirliği, asîl milletimizin birliği ve berâberliği, bütün Müslümanların ve İslâm âleminin huzûr ve saâdeti, bütün insanların da hidâyeti için duâ etmeliyiz...