Bilindiği gibi, dînde inanılacak altı şeyden [Âmentü esâslarından] dördüncüsü, Allahü teâlânın "Peygamber"lerine inanmaktır. Peygamberlere îmân etmek, aralarında peygamberlik bakımından hiçbir fark görmeyerek, hepsinin sâdık, doğru sözlü olduğuna inanmak demektir. Peygamberler, insanları, Cenâb-ı Hakk'ın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için gönderilmişlerdir. Farsça bir kelime olan "Peygamber", lügatta, "gönderilmiş zât ve haberci" mânâsına gelir. "Nebî"[haber veren] ve "Resûl"[elçi] ise Arapçadır. Türkçe'de her üçü de kullanılmaktadır. İslâmiyette, bir terim olarak "Peygamber" demek, "yaratılışı, huyu, ilmi, aklı, zamânında bulunan bütün insanlardan üstün, kıymetli, muhterem bir zât" demektir. "Peygamber"in hiçbir kötü huyu, beğenilmeyecek hâli yoktur. Çünkü Peygamberlerde "ismet" sıfatı vardır. Yâni peygamber olduğu bildirilmeden önce ve bildirildikten sonra, küçük ve büyük hiçbir günâh işlemezler. İstisnâsız bütün peygamberler böyledir. Peygamberlerin her söylediği doğrudur. Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibâdet yapmakla ele geçmez ["kesbî" değildir]. Yalnız Allahü teâlânın ihsânı, seçmesiyle olur ["vehbî"dir]. İnsanların dünyâ ve âhiretteki işlerinin düzgün ve faydalı olması için ve onları yanlış, zararlı işlerden koruyup, selâmete, hidâyete, râhata ve saâdete kavuşturmak için, peygamberlerle, dîn gönderilmiştir. Peygamberlerin her söylediği doğrudur. Onlardan birine bile inanmayan kimse, hiçbirine inanmamış, hepsini inkâr etmiş olur. Meselâ son Peygamber Muhammed aleyhisselâma inanmayan bir kimse, bütün peygamberleri inkâr eden kimse ile aynı durumdadır. Bütün peygamberler, hep aynı îmânı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere îmân etmelerini istemişlerdir. Fakat ibâdet ve amelleri, yâni kalple, bedenle yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri farklıdır. Peygamberlik vazîfelerini görmekte, peygamberlik üstünlüklerini taşımakta, bütün peygamberler müsâvîdir, eşittir. Fakat peygamberlerin, birbirleri üzerinde, şerefleri, üstünlükleri vardır. Meselâ, ümmetlerinin çok olması, gönderildikleri memleketlerin büyük olması, ilim ve mârifetlerinin çok yerlere yayılması, mûcizelerinin daha çok ve devâmlı olması ve kendileri için ayrı kıymetler ve ihsânlar bulunması gibi üstünlükler bakımından, âhir zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâm, bütün peygamberlerden daha üstündür. "Ülü'l-azm olan peygamberler, böyle olmayanlardan ve resûller de, nebîlerden daha üstündürler. Peygamberlerin sayısı bizlere tam olarak bildirilmemiştir. 124.000'den çok oldukları meşhûrdur. Bunlardan 313 (veya 315) adedi "Resûl"dür. Bunların içinde de "Ülü'l-azm" denilen altısı daha yüksektir. Ülü'l-azm peygamberler, Âdem, Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve Muhammed Mustafâ (aleyhimüsselâm) hazretleridir. Bütün peygamberlerin [nebîlerin ve resûllerin] sonuncusu, Muhammed aleyhisselâmdır. Muhammed Aleyhisselâm, Peygamberlerin, insanların ve bütün mahlûkâtın en üstünüdür. O'nun dîni bütün dinleri nesh etmiş[yürürlükten kaldırmış]tır. O'nun kitâbı, geçmiş kitâpların en iyisidir. O'nun getirdiği din kıyâmete kadar bâkîdir. Kimse tarafından değiştirilemeyecektir. PEYGAMBERİMİZİN ÜSTÜNLÜĞÜ Bu cümlelerden sonra ifâde edelim ki, Allahü teâlâ, bütün peygamberlerine isimleriyle hitâb ettiği hâlde, Muhammed aleyhisselâma; Habîbim (sevgilim), ey Peygamber, ey Resûl gibi sıfatlarla hitap ederek iltifât etmiştir. Âyet-i kerîmede meâlen: "Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiyâ sûresi, 107) buyuruldu. Her peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinin her bakımdan en üstünüdür. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ise, dünyâ yaratıldığı günden kıyâmet kopuncaya kadar, her zamanda, her memlekette, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımdan en üstünü, en fazîletlisidir. Hiçbir kimse hiçbir bakımdan O'ndan üstün değildir. Cenâb-ı Hak, O'nu öyle yaratmıştır.