Bilindiği üzere Cenâb-ı Hak, bazı Peygamberlere büyük kitap, bazı Peygamberlere de suhuf (kitapçık) göndererek, bunları insanlara tebliğ etmelerini istemiştir. Bu kitaplarda, insanların dünyâda rahat ve huzûr içinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşabilmeleri için çeşitli ilimleri ihtivâ eden bilgiler vardı. İşte bu bilgilerden biri de sağlık bilgileri yâni tıptır. Çünkü Yüce Allah, insanın dünyâdaki bedenini, hastalanıp ölecek şekilde yaratmıştır. Hâtırlayacağınız üzere, dünkü makâlemizde, konumuzla ilgili bir mukaddime yapmıştık; bu enteresan konuya bugün de devâm etmek istiyoruz. Yine muhtelif coğrafyalardan ve çeşitli zaman dilimlerinden bazı örnekler vereceğiz... ŞİFÂ ALLAHÜ TEÂLÂDAN 1- Evliyânın büyüklerinden Abdullah bin Ebî Bekr el-Ayderûs (rahmetullahi aleyh) zamânında, Abdürrahmân Hatîb isimli bir zâtın, sağ elinde bir yara çıktı ve kısa zamanda yayıldı, eli şişti. Bu durum karşısında çok korktu ve ne yaptı ise çâre bulamadı. Kime gitti ise, yarası daha da azdı. Sonunda o zât, Abdullah el-Ayderûs hazretlerinin yanına gelip durumunu arz etti. Şeyh Ebû Muhammed, onun yarasına baktı. Sonra eliyle şişkin olan yaranın üzerini meshetti. Ba'zı ilâçlar sürdü. "Şifâ Allahü teâlâdan" buyurdu. Orası iyileşti ve yaradan eser kalmadı. 2- Şeyh Mustafa isimli bir zât, büyük velî Şeyh Yavsî Mustafa Muhyiddîn-i İskilibî (rahmetullahi aleyh) hakkında şunu anlatır: "Yedi yaşında iken şiddetli bir hastalığa tutuldum. Herkes ölecek zannetti. Muhyiddîn-i İskilibî, o günlerde Edirne'yi teşrîf etmişlerdi. Babam beni alıp onun meclisine götürdü. Elini öptüm ve huzûrunda durdum. Babama beni sordu. Babam da; "Oğlum Mustafa'dır. Şiddetli ve amansız bir hastalığa tutuldu. Duâlarınızı almaya geldik" dedi. O zaman Muhyiddîn-i İskilibî; "Şimdi oğlunu al çarşıya götür. Ona koyun yününden yapılmış bir elbise al ve giydir. İnşâallahü teâlâ bir şeyi kalmaz" buyurdu. Babam da beni alıp çarşıya götürdü ve onun buyurduğu şeyleri alıp giydirdi. O günden i'tibâren bende o hastalıktan eser kalmadı." 3- Türkistân'da yetişen velî ve mücâhid âlimlerden Sâbit Ebü'l-Meânî (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin talebelerinden Hâmid Mirzâ en-Nemenkânî anlatmıştır: "Benim Nemenkân'da tanıdığım biri vardı. Oğlu hastalandı. Üç ay müddetle devamlı hiç uyku uyuyamadı. Çocuğu, doktorlara götürmelerine ve onların verdikleri bütün ilaçları kullanmalarına rağmen çâre bulamadılar. Sonunda Sâbit Ebü'l-Meânî hazretlerinin huzûruna gidip, oğlunun hâlini anlattı. Ebü'l-Meânî hazretleri eline bir kâğıt aldı. Şifâ âyetlerini ve Peygamber Efendimizden nakledilmiş olan bazı duâları kâğıt üzerine yazdı. Cenâb-ı Hakk'ın şifâ vermesi için duâ etti ve; "Bunu oğluna ver. İnşâallah şifâ bulur" buyurdu. O zât, kâğıdı alıp evine gitmek üzere yola çıktı. Evine geldiğinde oğlunun hiç hastalanmamış gibi sıhhate kavuştuğunu gördü. Sonra oğluna; "Ey oğlum! Bu hâlin nedir?" dedi. Oğlu; "Babacığım, bir sâat kadar önce ağrılarım kesildi ve râhata kavuştum. Sanki hiç hasta olmamış gibi oldum elhamdülillah" dedi. BİR ZENGİNİN HASTA OĞLU!.. 4- Konya'nın büyük velîlerinden Sadreddîn-i Konevî (rahmetullahi aleyh) hazretleri ile ilgili olarak şöyle anlatılır: Sultan Alâeddîn zamânında Hâce Cihân adında Konya'da çok zengin biri vardı. Malının hesâbı bilinmezdi. Bu zenginin oğlu sara hastalığına tutuldu. Derdine çâre bulunamadı. Zenginin ona çâre için başvurmadığı tabîb kalmadı. Bunun için çok para sarf etti. Lâkin hiçbir çâre bulamadı. Hâce Cihân'ın yolu bir gün Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına uğradı. Derdini ona açıp; "Şu dünyâda bir oğlum vardı. O da sara hastalığına tutuldu. Ne olur bu çâresize bir dermân olun" dedi. Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona oğlunun adını sordu. Hâce Cihân; "İsmi Alîcân, vâlidesinin ismi de Hân'dır" dedi. Sadreddîn hazretleri, hizmetçisinden kâğıt kalem istedi ve Eûzü besmele okuyup; "Bismillahillezî lâ yedurru maasmihî şey'ün fil-erdı velâ fis-semâi ve hüves-semîul-alîm. Eûzü bi-kelimâtillahit-tâmmâti küllihâ min nefsihî ve ıkâbihî ve şerri ıbâdihî ve min hemezâtiş-şeyâtîn" yazdı ve duâlar etti. Hâce Cihân, eve gittiğinde oğlunun sara illetinden tamâmen kurtulmuş olduğunu gördü.