Makâlemizin hemen başında ifâde edelim ki: Allahü teâlâ, insanların, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve bunları emretmiştir. İnanan insanların da kardeş olduklarını i'lân etmiştir. İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalple inanmaları ve bedenle yapmaları lâzım olan şükür borçları, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ ve O'nun sevgili Peygamberi tarafından bildirilmiştir. Allahü teâlâya şükür, O'nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir. İnsanlar, Allah'ın ve Peygamberlerinin emir ve yasaklarına uydukları müddetçe, huzûrlu ve râhat bir hayât yaşamışlar, birbirlerini sevip-saymışlardır. Emirlere ve yasaklara uymadıklarında ise, huzûrsuz olmuşlar, râhatları bozulmuş; ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık bütün cemiyeti sarmıştır. Sevgili Peygamberimiz, hadîs-i şerîflerinde buyurmuşlardır ki: "Allahü teâlâya yemîn ederim ki, mü'min olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mü'min olamazsınız. Size bir amel bildireyim onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selâmı yayınız." [Müslim] "Şu iki hasletten daha üstünü yoktur: Allaha îmân etmek ve Onun kullarına [Müslümanlara] faydalı olmak. Şu iki şeyden de daha kötüsü yoktur: Allaha şirk koşmak ve Onun kullarına [Müslümanlara] zararlı olmak." [Deylemî] "Allah indinde en makbûl amel, bir mü'mini sevindirmek, kederini gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır." [Beyhekî] "Din kardeşini, sırf Allah rızâsı için ziyâret eden Cennet'tedir." "Hediyeleşiniz ki, sevişesiniz." "Dil ile yapılan yardımdan daha fazîletli bir sadaka olamaz. Aracı olmak sâyesinde kan davâsı önlenir, menfaat sağlanır ve zararın önüne geçilmiş olur." [Harâitî] Asrımızda, akla hayâle gelmeyen suçlar işleniyor Maddî yönden, ta'rîf edilemeyecek derecede gelişmelere sahne olan çağımız, ne hazîndir ki, insanoğlunun en bunalımlı, huzûrsuz, rûh ve ma'nâ bakımından iflâs ettiği bir çağ olma özelliğini taşımaktadır. Asrımızda, akla-hayâle gelmeyen suçlar işlenmekte, insanlar canavarca birbirlerini boğazlamaktadır. Bir kısmı da güyâ dertlerden kurtulmak için intihâr etmektedir; halbuki intihâr hakîkatte bir kurtuluş reçetesi değildir. Mukaddes dînimizde adam öldürmek, yaralamak, malını almak, çalmak şöyle dursun, kalp kırmak bile büyük günâhlardandır. Onun için Yunus Emre'miz: "Eğer bir gönül yıktınsa, bu kıldığın namaz değil; Yetmiş iki millet dahî, elin yüzün yumaz değil" demektedir. Kezâ bir müslimin veya zimmî bir gayr-i müslimin gıybetini yapmak da harâmdır. İftirâ atmak ise daha büyük günâhtır. Kul hakları Şimdi bu vesîleyle, bir nebze kul haklarından ve özellikle komşu haklarından bahsetmek istiyorum: Önce kul haklarıyla ilgili, fıkıh ve tasavvuf kitaplarından 4 nakil yapacağız; sonra 2 hadîs-i şerîfe temâs edeceğiz, onlardan sonra da "çok mühim bir husûs"u zikredeceğiz: "Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günâhların affı güç ve azâbları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sâhibleri ile helâllaşmadıkça affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvân hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezâlarını çekeceklerdir." (Abdülğanî Nablusî, el-Hadîkatü'n-Nediyye) "Kıyâmet günü, hak sâhibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemâat ile kılınmış ve kabûl olmuş yediyüz namazı alınıp, hak sâhibine verilecektir." (Alâüddîn Haskefî, ed-Dürrü'l-muhtâr) "Üzerinde kul hakkı olan bir kimsenin buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemesi, onunla helâllaşması, ona iyilik ve duâ etmesi de gerekir. Mal sahibi, hakkı olan ölmüş ise, ona duâ, istiğfar edip vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, o miktâr parayı fakîrlere sadaka verip, sevâbını hak sâhibine bağışlamalıdır." (Seyyid Abdülhakîm Efendi, Sefer-i Âhıret) "Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sâhibine geri vermek, yüzlerle lira sadakadan kat kat daha sevâbdır. Bir kimse, Peygamberlerin yaptıkları ibâdetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez." (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî c. 2, m. 66, 87] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: "Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhırette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevâblarından alınır, sevâbları kalmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir." [Buhârî] "Müflis, şu kimsedir ki, kıyâmette, defterinde pek çok namaz, oruç ve zekât sevâbı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönlerden zararları dokunmuştur. Sevâbları, bu hak sâhiblerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevâbları biterse, hak sâhiblerinin günâhları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır." [Müslim] "Komşu hakları"na ve "Çok mühim bir husûs" dediğimiz konuya, bugünkü makâlemizde yer kalmadı, inşâallah bunları da yarın ele alalım...