Müslümanların birbirleri üzerindeki hakları -3-

A -
A +

Bundan önceki makalelerimizde, kul haklarını, Allahü teâlânın haklarından önce ödemek gerektiğini bildirmiştik. Kul hakkı olan günâhların affı güç ve azâbları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sâhibleri ile helâllaşmadıkça affa uğramaz. Ya'nî üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehennem'e girip, cezâlarını çekeceklerdir. Onun için herkese karşı iyi davranmalıyız. [Hadîka] Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sâhibine geri vermek, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevâptır. Bir kimse, Peygamberlerin yaptıkları ibâdetleri yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennet'e giremez. [Mektûbât-ı Rabbânî c.2, m.66, 87] Kıyâmet günü, hak sâhibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemâat ile kılınmış, kabûl olmuş yediyüz namazı alınıp, hak sâhibine verilecektir. [ed-Dürrü'l-muhtâr] Bunları belirttikten sonra, bir nebze, "kâfir hakları"ndan bahsetmek istiyoruz. Çünkü, gayr-i müslimlerle çalışıyoruz; onların haklarını yesek günâh olur mu? diyenler oluyor. Kâfir hakları da çok mühimdir. Gayr-i müslimlere [Müslüman olmıyanlara] "kâfir" denir. Bunların inançları, ibâdetleri sevilmez. Fakat onları da incitmek, kalblerini kırmak, hîle yapmak, mallarına zarar vermek harâmdır. [Mültekâ] Zimmîye [yani gayr-i müslim vatandaşa] zulmetmek, Müslümana zulmetmekten daha kötüdür. Hayvanlara işkence, zimmîye işkenceden daha kötüdür. Zimmîyi üzmemek için selâmlaşmak ve tokalaşmak câiz olur. Açıkça günâh işleyen fâsığa selâm vermek de böyle câizdir. [ed-Dürrü'l-muhtâr] Kâfir olmak, yani Müslüman olmamak, her zaman ve her yerde kötüdür. Çünkü küfür, insanı dünyâda ve âhirette felâkete götüren zararlı bir inanış ve bozuk bir yaşayıştır. Bununla beraber, başka dînden olan kimselerin hepsini, tamâmen kötü huylu bir insan kabul etmemelidir. İçlerinde iyiliğe elverişli kimseler bulunabilir. Hangi dînden olursa olsun bütün insanlara, Kur'ân-ı kerîmin emrettiği şekilde, dâimâ tatlı dil ve anlayışla hitâp etmelidir. Müslüman olmayanın yüzüne karşı, "kâfir", "dînsiz" diyerek, onun kalbini incitmenin günâh olduğu, böyle söyleyenin cezâlandırılması gerektiği, fıkıh kitaplarında yazılıdır. Maksat, herkese İslâm dîninin yüceliğini anlatmaktır. Bu cihâd da, ancak tatlı dille, sabır, ilim ve îmânla olur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, bütün insanları doğru yolda bulunmaya da'vet ediyor. Doğru yola kavuşan insanın, geçmişteki bütün günâhlarını affedeceğini vaad buyuruyor. İslâm dîni, dil, milliyet, ırk, siyâsî inanç ve tahsîl seviyesi ayırmaksızın, her insanın şeref ve i'tibârına hürmet eder. Herkes aynı haklara, aynı i'tibâra sâhiptir. Ferdin, muayyen bir topluluğun, hattâ yalnız Müslümanların değil, bütün insanlığın, hür ve medenî bir hayât seviyesine ulaşmasını emreder. Bundan dolayı, yabancılar arasında Müslümanlık hızla yayılmaktadır. Eğer bütün insanlar, İslâm dinini kabul etseler, dünyada kötülük, hîle, savaş, anarşi ve zulüm kalmazdı. Bunun için, tam ve mükemmel bir Müslüman olmaya gayret etmek ve Müslümanlığın esâsını ve inceliklerini îzâh ederek ve kendimiz de yaşayarak bütün dünyaya yaymak, herkesin boynuna düşen bir borçtur. Bunu yapmak cihâd olur. Allahü teâlâ, İslâm dînini, insanların dünyâda râhat ve huzûr içinde, kardeşçe yaşamaları ve âhirette sonsuz azâplardan kurtulmaları için göndermiştir. Kâfirler, yani Müslüman olmayanlar, bu saâdet yolundan mahrûm kalmış zavallı kimselerdir. Bunlara, acımalı ve incitmemelidir! Bunları gıybet etmek bile harâmdır. Bunlar, şeytânın veya Müslümanlıktan haberi olmayanların aldattıkları zavallı kimselerdir. Bunların çoğu, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için, yanlış yola saptırılmış insanlardır. Biz bunlara sabır ile, tatlı dille, akıl ve mantık ile doğru yolu göstermeliyiz! İslâm dîni kadar, açık ve mantıkî hiçbir dîn yoktur. Bu dînin esâsını anlayan, herkese bu dînin biricik hak dîn olduğunu kolaylıkla ispat edebilir. Unutmamak gerekir ki, her insanın kalbinden Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Bütün mesele, bu yoldan İslâm nûrunun insanlara ulaştırılmasıdır. O nûru kalbinde hisseden bir insan, hangi kısımdan olursa olsun, yaptığı kötülüklere pişmân olur ve doğru yolu bulur. Üzerinde kul hakkı bulunanların ibâdetleri kabul olmaz, Cennet'e giremezler. Kâfirin hakkı için de, onunla helâllaşmak gerekir. Gönlü alınmazsa âhırette affı çok güçtür. Kâfirin hakkından kurtulmak, Müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur. Gayr-i müslimlerin mal ve canlarına saldırmak câiz olmadığı gibi, kadın ve kızlarına saldırmak da câiz değil, harâmdır. [Hâşiyetü Reddi'l-Muhtâr] Savaş hali hâriç, kâfirleri öldürmek de harâmdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "Arkadaşını öldüren, ümmetimden değildir. Öldürülen kâfir olsa da yine böyledir." [Hadîka] "Zimmîyi öldüren, Cennet'in kokusunu alamaz." [Hadîka] "Zimmîyi öldürene, Cennet harâmdır." [Ebû Dâvûd]

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.