Nikâhla evlenmek insanlara hâs bir meziyettir

A -
A +

Halkının % 98-99'u Müslüman olan güzel ülkemizde, bir televizyonun bir magazin programında bir sanatçı (!), 70 milyonun önünde, hiç utanmadan, hem kânûnen "suç", hem de dînen "günâh"ve "harâm"olan bir işi yapabileceğini, ya'nî nikâhlı olarak evlenmeden de çocuk doğurabileceğini ifâde etmiş ve "Nikâhsız da doğururum, ama şu veled-i zinâ mes'elesinden korkuyorum"şeklinde bir beyânda bulunmuş. Çünkü toplum nazarında nikâhsız yaşayan kadınlar "fâhişe"olarak damgalanmakta, erkekler "zânî" olarak görülmekte, çocuklarına da "veled-i zinâ" gözüyle bakılmaktadır. Zinâ, fuhuş hem ülkemizdeki mer'î kânûnlara göre "suç"tur, hem de mukaddes dînimize göre şiddetle "harâm"kılınmıştır. En az yukarıdaki kadar utanç verici bir durum da şudur: Bir gazetede [19 Mart 2006 tarihli nüshasında], bir kadın yazar(!), " 'Veled-i Zina' Doğurunuz!"başlıklı yazısında, hem "suç"a, hem de "günâh"a teşvîk etmiş, "bir kadının isterse sevdiği bir adamdan nikâhsız da çocuk yapabileceğini, adı geçen sanatçı böyle bir şey yaparsa, yazılarıyla kendisinin yanında olacağını"yazmış. Halbuki "Basın Meslek İlkeleri"nin 2. maddesinde, "Düşünce, vicdân ve ifâde özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlâk anlayışını, dîn duygularını, âile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz" hükmü vardır. Adı geçen gazetenin bir okurubakmış ki, böyle bir rezâlet yanî hem televizyondaki mahut demeç, hem de bu çirkin makalekarşısında, yer yerinden oynamıyor, kimsede bir kıpırdama olmuyor; bunun üzerine, hiç olmazsa vicdânî sorumluluktan kurtulmak için, Basın Konseyi'ne bir şikâyette bulunmuşve gereğinin yapılmasını istemiştir. Ama Basın Konseyi, [20 Haziran'da bana da gönderdikleri ve ] 24.05.2006 günlü toplantılarında aldıkları 1. karârlarında, "Yazıda, çağdaş toplumların tartışma konusu olan nikâhsız çocuk sâhibi olmanın gündeme getirildiği, bunun Batılı demokratik toplumlarda hâlâ yoğun şekilde tartışıldığı, bir yazarın toplumun gündemindeki konularda farklı da olsa görüş beyan etmesinin özgür basın anlayışının bir gereği olduğu, bir yazarın geniş kitlelerce savunulan bir yaşam biçimini desteklediği için ahlâka aykırı davrandığı ve âile kurumuna zarar verdiği hükmüne varılamayacağı" gerekçesiyle, "Basın Meslek İlkeleri"nin 2. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmış, bu sebeple yazar hakkında "Şikayetin yersizliğine" oy çokluğu ile karar vermiştir. Fakat her hâlde büyük tepkiler almış olacaklar ki, ilgili Konsey, 21 Haziran 2006 tarihli toplantısında, [23 Haziran 2006 tarihinde bana da gönderdikleri] 2. bir karâr almak mecbûriyetinde kalmış. "Kararın Genel Sekreterlikçe, kamuoyuna yanlış aktarıldığı saptanmıştır" diye de bir açıklama yapılmıştır. "Yanlış hesap Bağdâd'dan döner"demişler. Elbette ki akl-ı selîm sâhipleri, insanları "suç"a ve "günâh"a teşvîk etmezler. Zâten akıllı insanlar da bunları yapmazlar. Tabiî ki böyle çok önemli bir konuda bir suçlu varsa, cezâlandırılması gerekir; ama eski karârın yanlışlığı sonradan anlaşılarak ondan dönülmüş ise, o da bir fazîlettir. Yeni karar şöyledir: "O toplantıda bulunan üyelerden 4'ü, yazarla aynı yayın grubuna mensup oldukları için, Konseyin Çalışma Kuralları gereği oylamaya katılmadıkları, kalan üyelerden 2'sinin konuyu "ifâde özgürlüğü" çerçevesinde görerek, "Şikâyetin yersiz bulunması" yönünde oy kullandıkları, 6 üyenin ise "Basın Meslek İlkeleri"nin "Düşünce, vicdân ve ifâde özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlâk anlayışını, dîn duygularını, âile kurumunun temel dayanaklarını sarsıcı ya da incitici yayın yapılamaz" şeklindeki hükmünü ihlâl ettiğiiçin yazarın "uyarılması" yönünde oy kullandıkları" sonucuna varmıştır. ? Gayr-i meşrû ilişki "Zinâ"dır "Aralarında bir nikâh bağı bulunmayan mükellef yâni cezâî ehliyete sâhip bir erkekle bir kadın arasındaki gayr-i meşrû ilişki"ye "Zinâ"denir. "Zinâ", "dînen ve kânûnen cezâyı gerektiren, meşrû olmayan cinsî münâsebet"tir. Bugün, konunun birazcık hukûkî, kânûnî yönü üzerinde, yarın da inşâallah dînî yönü üzerinde duralım: "Türk Cezâ Kânunu"nda, "zinâ" fiili suç teşkîl etmektedir. "Zinâ"ya verilen cezâ, altı aydan üç seneye kadar hapistir. "Cezâ Kânunu"nun 440.maddesine göre: "Zinâ eden kadın hakkında, altı aydan üç seneye kadar hapis cezâsı tertip olunur. Kadının evli olduğunu bilerek bu fiilde ortak olan kimse hakkında da aynı cezâ hükmolunur." 441. maddede: "Karısı ile birlikte ikâmet etmekte olduğu evde yâhut herkesçe bilinecek sûrette başka yerde karı-koca gibi geçinmek için başkası ile evli olmayan bir kadını tutmakta olan koca hakkında, altı aydan üç seneye kadar hapis cezâsı hükmolunur. Erkeğin evli olduğunu bilerek bu fiilde şerîk (ortak) olan kadın hakkında da aynı cezâ verilir" hükmü vardır. "Cezâ Kânunu"nun 416'ncı maddesinin son fıkrası hükmüne göre; "Reşit olmayan bir kimse ile rızâsı ile cinsî münâsebette bulunanlar, fiil daha ağır cezâyı gerektirmediği takdirde, altı aydan üç seneye kadar hapis cezâsı ile cezâlandırılır." Zinâ, mutlak boşanma sebeplerindendir. Bugünkü Türk Hukûkunda zinâ, "Medenî Hukûk" yönünden bir boşanma sebebidir. "Medenî Kânun"un 139/1.maddesi hükmüne göre: "Karı kocadan her biri, diğerinin zinâ etmesi sebebiyle boşanma dâvâsında bulunabilir." Hâkim, bu konuda, ayrıca evlilik birliğinin temelden çökmediğini araştırarak ve takdîr hakkını kullanarak karar veremez.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.