Her şey zamanında yapılmalıdır... "Ağaç yaşken eğilir" ve "Demir tavında dövülür" gibi atasözlerimiz meşhûrdur. Bu konudaki bir hadîs-i şerîf meâli de şöyledir: "Çocukken öğrenilen şey, taş üzerine kazılan nakış gibi kalıcıdır. Kişinin yaşlandıktan sonra ilim öğrenmeye kalkması ise, su üzerine yazı yazmaya benzer." [Hatîb Bağdâdî] Bilindiği üzere, ilk emri, "Oku" diye başlayan İslâm dîninde ilme büyük ehemmiyet verilmiştir. İlim mevzûunda, ilmin temîn edeceği yüksek dereceler husûsunda, Kur'ân-ı kerîmde müteaddid âyet-i celîleler ve Peygamber Efendimizin birçok hadîs-i şerîfleri vardır. Neden? Çünkü, şüphesiz ki kâmil bir îmân, tâm bir tâat ve ibâdet, Allahü teâlâya ve Resûl-i Ekremine bi-hakkın itâat ve ittibâ, iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme, cihâd, i'lâ-yı kelimetullah için yapılacak çalışmalar, İslâmı en iyi şekilde teblîğ, Allah yoluna da'vet ve sâir hizmetler, lâyıkı vechile, ancak ilim, irfân ve hikmetle yapılabilir. Kur'ân-ı kerîmde en çok geçen kelime, "Allah" lafz-ı celâlidir. Bu kelime, değişik şekillerde 2.697 defa geçmektedir. Kökü "alime" olan "ilim" kelimesinden müştak (türemiş) olan kelimeler de, Kur'ân-ı kerîmde pekçok defa zikredilmiştir. Mu'cemlerden, fihristlerden yaptığımız bir araştırmaya göre, bu kelimelerin sayısı toplam olarak 676(altıyüz yetmişaltı)dır ki, "Allah" kelimesinden sonra, Kur'ân-ı kerîmde en sık geçen kelimelerden biri olduğunda şüphe yoktur. Peygamberimiz, ilmin önemi ve âlimlerin fazîleti üzerinde o kadar durmuştur ki, iki sınıf dışındaki insanlarda âdetâ hayır olmadığını söylemiştir. Bu iki hayırlı sınıf ise, âlimler (ilim adamları) ve müteallim(talebe, öğrenci)lerdir. [Yine Peygamberimizin, 4 sınıftan (âlim=öğreten, müteallim=öğrenen, müstemi'=dinleyen ve muhib=seven) biri olmayı, 5. gruptan olmamayı tavsiye ettiğini de biliyoruz.] Bilinmeyen konuların, mutlakâ ilim ehli kimselere sorulması, Kur'ân-ı Kerîm'de geçen bir emirdir. Müslümanlar içinde, terbiye ve aydınlatma işiyle görevli husûsî muallimlerin bulunması gerekir. İslâm nazarında öğretmen yetiştirilmesi, her türlü ihtiyâçtan önce gelmektedir. Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî (rahimehüllah), her şehirde, akâid konusunda ortaya çıkacak tereddütleri gidermek için bir İslâm âliminin bulunmasının farz-ı kifâye olduğunu belirtmektedir. İlmin ayakta durması, ulemânın varlığına bağlıdır. Dünyâ durdukça, ilim adamlarına olan ihtiyâç devâm edecektir. Muallimler de eğitim ve öğretimin temel ihtiyâcıdır. Bir eğitim ve öğretimde, öğretmenin bilgisi, şahsî özellikleri ve öğretim metodlarına vukûfiyeti, birbirinden ayrılmaz bir bütün olup pedagojik esâslara göre çok önemlidir. Yine İmâm-ı Gazâlî; âlimlerin, velîlerin, mürşidlerin, rehberlerin, eğitimcilerin derece ve mertebesini ne kadar vecîz bir şekilde ifâde etmektedir. Buyuruyor ki: "İlim adamları olmasaydı, insanlar hayvanlar gibi olurdu. Çünkü âlimler insanları, öğretim vâsıtasıyla barbarlıktan çıkarıp insanlık seviyesine yükseltirler." Bilindiği üzere bugün, insanların cânlarına, mallarına ve ırzlarına tasallutta bulunan ve çeşitli kötülükleri yapanların çoğu, ilimden, irfândan, edepten, ahlâktan, dînden, îmândan nasîbi olmayan câhil kimselerdir. Son Peygamber olan Hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, 150 bin mübârek insan, güzîde sahâbe, "hayırlı bir ümmet" meydana getirmesi, onların da 50 sene gibi yine çok kısa bir zaman diliminde, gâyet mahdût imkânlarla, Endülüs'ten Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazîlet, medeniyet, adâlet, hakkâniyet, insan hakları, nûr ve hidâyet götürmeleri konusu ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur. Şüphesiz ki, Peygamberimizi, belirli kişilere veya özel bir sınıfa ders veren klasik bir eğitimci olarak düşünmemek gerekir. "O, Sahâbe-i Kirâm'ı yani ilk Müslümânları nasıl eğitmiştir?" diye bir soru sorulacak olursa, tabîî ki evvelâ "Kur'ân-ı Kerîm ile eğitmiştir" cevâbını veririz. Zâten Hz. Âişe vâlidemiz de, Peygamberimizin ahlâkının, Kur'ân-ı Kerîm ahlâkından ibâret olduğunu ifâde etmiyor mu? [Bu önemli konuya, inşâallah yarın da devâm etmek istiyoruz.]