Her birimizin hayât defterinden, tâm 365'er sayfa daha eksildi; ölüme, kabre ve âhirete doğru biraz daha yaklaştık. Tabîî ki, günümüz şartlarında takrîbî 60-70 senelik bir insan ömrü içerisinde, 1 sene çok mühim bir zamân dilimidir. Çünkü bir "Gün": 24 sâat, 1.440 dakîka, 86.400 sâniye'dir. Bir mîlâdî yılın kaç sâat, kaç dakika, kaç sâniye ettiğini bulmak için, bu rakamları 365'le çarpmak lâzım. Ama şu kadarını söyleyelim ki bir yıl: 4 mevsim, 12 ay, 52 hafta, 365 gün ve 8.760 sâattir. Bir senenin değil; yerine, zamanına ve şartlarına göre ayın, haftanın ve günün bile ehemmiyeti çok fazladır; hattâ sâatin, dakîkanın ve sâniyenin bile önemi ne kadar büyüktür. Bana gelen bir mailde bu husûs şöyle ifâde edilmektedir: "Bir senenin değerini anlamak için sınıfta kalmış bir öğrenciye sor. Bir ayın değerini anlamak için, 8 aylık bir bebek doğuran anneye sor. Bir haftanın değerini anlamak için, haftalık dergi çıkaran bir çilekeşe sor, Bir sâatin değerini anlamak için, sevdiği kimseye kavuşmayı bekleyene sor. Bir dakîkanın değerini anlamak için, treni kaçıran yolcuya sor. Bir sâniyenin değerini anlamak için, bir kazâyı önleyemeyen sürücüye sor. Bir sâniyenin yüzde birinin değerini anlamak için de olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan koşucuya sor." Biz, bir mîlâdî yılı tamâmlamakla, ömrümüzden ne kadar zamân geçtiğini bir kerre daha vurgulayacak olursak, tâm 8.760 sâat gitmiş olmaktadır ve bunların artık geri dönüşü de yoktur. Sevgili Peygamberimiz: "İki [büyük] ni'met vardır ki, insanların çoğu bunlarda hep aldanır: Bunlar: Sağlık ve boş vakittir" [Tirmizî] buyurmuştur. Yine bir hadîs-i şerîfte "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır" buyurulmuştur. Unutmayalım ki, zaman en büyük sermayedir. Sevgili Peygamberimiz: "Akıllı kimse [Müslümân], kendisini hesâba çekip ölümden sonrası için hâzırlık yapan kişidir" buyurmuştur. Allahü teâlâ, mükellef olan her insana düşünüp taşınacağı, öğüt alacağı ve hakkı kabûl edebileceği kadar bir ömür vermiştir. Allahü teâlâ'nın bizlere önemli lutuflarından birisi de zamân ni'metidir. Şüphesiz ki, akıp giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. "Yalnız azamet ve ikrâm sâhibi Rabbi'nin zâtı bâkî kalacak" [Rahmân, 27] meâlindeki âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi, Allahü teâlâ'nın zâtı dışında bütün varlıklar fânîdir... Bu dünyâda yolcuyuz. Günün birinde ebediyet âlemine göçeceğiz. Bu sebeple Kur'ân-ı kerîmde zamânın önemine şöyle dikkat çekilmiştir: "Fecir vaktine, on geceye andolsun" [Fecr, 1-2], "(Karanlığı ile etrâfı) bürüyüp örttüğü zamân geceye, açılıp ağardığı vakit gündüze andolsun" [Leyl, 1-2], "Asra yemîn ederim ki insan zarardadır." [Asr, 1-2] Onun için geçmiş günlerimize yönelik bir muhâsebe ve murâkabe yaparak yeni yıla girmeliyiz. Hattâ İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh), "Bir Müslümân, her akşam yatağına girince, o günün muhâsebesini yapmalıdır" buyuruyor. Bunu esnâf, dükkâlarında her akşam kasayı kapatırken yapmaktadırlar. Bizler de, kendimiz ve âilemiz adına, milletimiz, memleketimiz ve insanlık uğruna ne gibi güzellikler, hayırlar, fedakârlıklar yaptığımıza bir bakmalıyız... *** [Makâlemizin sonunda önemli bir husûsu vurgulamak istiyoruz: Artık bütün dünyâda binlerce çam fidanının sökülüp atıldığı, acımasızca ağaç katliâmlarının yapıldığı, okullarda, mağazalarda Noel Baba olarak Azîz Nikolaos efsânesinin boy gösterdiği; Hıristiyanlık propagandasının diz boyu olduğu aralık ayının son günleri geride kaldı. Bizim toplumumuzda da, her sene yeni bir yıla girerken, yılbaşı gecelerinde yapılan bazı kutlamalar, esâsen bizim dînî, ahlâkî, kültürel ve geleneksel değerlerimizle bağdaşmamaktadır. Aklı, sağlığı ve cemiyeti tehdît eden içki tüketimini, âile bütçesini tahrip eden kumarı, savurganlığı ve cinsel taşkınlıkları; dînî, millî ve ahlâkî değerlerimizle bağdaştırmak mümkün müdür? Bu tür davranış ve uygulamalar, ahlâkî yozlaşmaya, kültürel tahrîbâta, gelenek ve göreneklerimizin bozulmasına da sebep olmaktadır. O hâlde dînî ve millî değerlerimize sâhip çıkmak, kültürel mîrâsımızı korumak, örf ve âdetlerimizi gözetmek hepimizin görevi olmalıdır.]