Peygamber Efendimiz, "Her şeyin bir kapısı vardır. İbâdetlerin kapısı ise oruçtur" (İbn-i Mübârek) buyurmuştur. Bir hadîs-i şerîfte de, "Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücûdun zekâtı ise oruçtur" (İbn-i Mâce) buyuruldu. Orucun, sabır, şükür, nefis terbiyesi gibi diğer ibâdetlerle de irtibâtı vardır. "Oruç sabrın, sabır da îmânın yarısıdır" (Ebû Nuaym) hadîs-i şerîfi, oruç tutanın sabırlı olduğunu bildirmektedir. Şöyle ki, oruç tutarak aç kalanın arzûları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Böylece orucun îmândan da olduğu görülmektedir. Îmânlı olan da, îmânının kuvvetine göre suç ve günâh işlemez; sinirine hâkim olur. Bilindiği gibi cemiyetteki kavgaların, cinâyetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. Siniri bozuk kimse, huzûrsuz olur, sabredemez. Sinirimizin bozulması nisbetinde hayâtımız, az veya çok tehlike içinde olur. ORUÇ VE AÇ DURMAK Hastalıkların çoğu çok yemekten ileri gelir. Hadîs-i şerîfte, "Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır" (Dârekutnî) buyuruldu. Çok yiyenin acıma hissi azalır; arzûları artar, harâma dalabilir. Bir hadîs-i şerîf meâli şöyledir: "İnsanın kalbi tarladaki ekin, yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla gıdâ da kalbi öldürür." [İ. Gazâlî] Bir hadîs-i şerîfte de, "Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin" (İ. Gazâlî) buyuruldu. Hadîs-i şerîfte, "Her gün bir defa yemek yimek i'tidâldir" (Beyhekî) buyuruldu. İki günde üç defa yemek [yanî bir öğün atlayarak] yemenin normal olduğu bildirilmiştir. Her zaman tok olan sert ve katı kalbli, şefkatsiz ve merhametsiz olur. Onun için atalarımız "Tok, acın hâlini bilmez" demişlerdir. Çok yemek, gaflet doğurur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimâğı yorgunlaşır; zekâsı, zihni dumûra uğrar. Çok yiyen çok su içer. Çok su içen de çok uyur. Çok uyuyanın ömrü ise boşa geçmiş olur ya'nî ömrü uyku ile geçtiği için, fazla bir dünyâ ve âhiret kazancı sağlayamaz. Fazla tokluk ahmaklığa da yol açar; okuduğunu ezberlemesi ve hâtırında tutması zor olur. Bilindiği üzere, aç durmak iyidir. Oruç tutan aç durur; aç duranın basîreti açılır; anlayış kâbiliyeti artar. Az yiyenin vücûdu sıhhatli olur. Bir hadîs-i şerîfte, "Oruç tutun ki sağlıklı olun" (Taberânî) buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfte de, "Tefekkür, ibâdetin yarısı; az yemek ise tamâmıdır" (İ. Gazâlî) buyurulmuştur. Gayr-i meşrû arzûları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. İşte açlık, günâh işleme arzûsunu kırar, kötülük yapmaya mâni olur. Bir hadîs-i şerîfte, "Aç ve susuz kalarak nefisle cihâd etmek, Allah yolunda cihâd gibidir" (İ. Gazâlî) buyuruldu. Yine açlık, şeytânın yolunu tıkar. Hadîs-i şerîfte, "Şeytân, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlık ile yolunu daraltın" (İhyâ) buyuruldu. ORUÇ TUTMAK FAYDALIDIR Allahü teâlâ, insanlara zararlı olan bir şeyi emretmez. Bu bakımdan orucun vücûda zarar verdiğini söyleyenlere itibâr etmemelidir. Tıp uzmanları diyorlar ki: Oruç tutan bünye, âdetâ bir aylığına bakıma girer; vücûdun organlarında dinlenme olur; iç organları saran yağlar erir, vücûdun zindeliği artar, direnme gücü kazanır; mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukâvemeti artar. Karaciğer, oruçlu iken, 3-5 sâat istirâhat eder, gıdâ depolama işine bir müddet ara vermiş olur; bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesîrlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç müddetince, midedeki kaslar ve salgı ifrâz eden hücreler de birkaç sâat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalp râhatlar. Gıdâ artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen râhatsızlığa sebep olur. Oruç tutanlarda, akşama doğru vücutta gıdâ hemen hiç kalmaz. Ya'nî bütün gıdâlar yakılmış olur. Bu bakımdan oruç tutmak birçok hastalıklara iyi gelmektedir. Netîce olarak her hâlükârda az yemek ve oruç tutmak vücûdun sıhhati için çok önemlidir.