Osmanlı adâletine dâir birkaç kelime

A -
A +

Dünkü makâlemizde, "Osmânlı Devleti"nin, idâresi altında bulunan bütün ülkelerde ve oralarda yaşayan milletlere karşı nasıl bir adâlet uyguladıklarına dâir yabancılardan bazı nakiller yapmıştık. Konunun önemine binâen, bugün aynı konuda birkaç kelime daha yazmak istiyoruz. Osmânlı adâlet anlayışının sırrını açıklayan ve birçok târihçinin dikkatini çeken Slovak târihçisi Michael Matunak, bölgedeki Avusturya ve Osmânlı hâkimiyetlerini mukâyese ederken, bakın nasıl bir tesbît yapmaktadır? "Ocava ismindeki köy halkı, Avusturya'ya tâbi olduğu devirde, her zaman ormanlara kaçıyordu. Şimdi ise ya'nî Osmânlı hâkimiyetini kabûl ettikten sonra, devâmlı olarak evlerinde râhat râhat oturuyorlar." İngiltere'nin İstanbul sefâreti memûrlarından Ricault da, meşhûr eserinde şunları yazmaktadır: "Osmânlı ordusu hareket hâlinde iken; geçtiği yerlerdeki ahâlînin, yağmaya uğrama, kız ve kadınlarına taarruz edilme gibi ahvâlden şikâyet ettikleri vâki değildir. Askerler ahâlîye kötü muâmele etmezler, sâhip olmak istedikleri eşyâyı pazarlık yaparak ve bedelini peşin ödeyerek satın alırlar. Bence bu, adâlet ve hakkâniyet hâlidir ki, Türklerin muvaffakiyetine sebep olmakta ve imparatorlukları gittikçe büyümektedir." [İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Kapıkulu Ocakları c. II. s. 259] Melzing ise, 16. asırda Osmânlı devleti ile Avrupa'yı şöyle kıyâslamaktadır: "Kânûnî Sultân Süleymân'ın imparatorluğunda adâlet hâkim iken, Avrupa'da Charles Quint, rüşvetler sâyesinde imparator olmuştur. Sultân Süleymân, bir gün Süleymâniye Câmii'ni inşâ ettireceği arsa üzerindeki bir Yahûdînin evini parasıyla istimlâk etmek istedi. Yahûdî bu satışa râzı olmadığından, Sultân, Müftüye [Şeyhulislâma] mürâcaat etti. Müftünün karârı şu idi: 'Ancak bir mukâvele ile Sultân bu evi kiralayabilecekti.' Bu karâra Sultân boyun eğmiştir. O, üstelik dünyânın o devirdeki en büyük devletinin başkanı olarak Yahûdînin ufak evini zorla almazken; Portekiz kralı Yahûdîlere 'program' yaptırıp, ateşte diri diri yakıyordu. [Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c. V, s. 10l] Kuruluşundan yıkılışına kadar, her türlü muâmelenin âdil esâslar üzerine binâ edildiği Osmânlı Devlet nizâmında, şümûllü, çok geniş bir vicdânî kontrol mekanizması kendiliğinden işlemekte idi. Bu vicdânî murâkabe, devlet murâkabesinden çok daha müessirdir ve çok müspet netîceler vermiştir. Bugün Batılı ülkelerin geliştirmeye çalıştıkları bu otokontrol mekanizması; Osmânlının attığı her adıma ölçü olmuş, Orta Afrika'dan Orta Asya'ya kadar uzanan Osmânlı İmparatorluğu'nun 600 yıldan fazla yaşamasının en mühim âmilini teşkîl etmiştir. [Osmanlı İmparatorluğunda Toprak Kanunları, s. 14] Otokontrol mekanizmasının su-i isti'mâl edilmesini önlemek için, kâdılar ikinci bir kontrol mekanizması meydâna getirirlerdi. Daha Osmân Gâzî devrinde, ya'nî beylik döneminde fethedilen şehir ve kasabalara idârî ve adlî görevleri yürütmek için birer kâdı ta'yîn edildiğini belgelerden öğreniyoruz... Osmanlı mahkemelerinin bugün Batı ülkelerinde taklit edilen bir diğer husûsiyeti de, duruşmaları 5-6 kişinin, bazı yerlerde daha fazla jüri üyesinin takip etmesi mecbûriyetiydi... Duruşmalara mutlakâ iştirâk etmek mecbûriyetinde olan jüri üyeleri, davâcıyı ve davâlıyı dinler, hâkimin taraf tutmadığını, zora, işkenceye, baskıya başvurup vurmadığını kontrol eder, böylelikle üçüncü bir kontrol mekanizmasını oluştururlardı. Hâkim, bilhassa bölgenin töresi ya'nî âdet ve an'aneleri hakkında, jüri üyeleri ile görüşür, karârını ona göre verirdi. Tereddüt ettiği husûslarda, Müftülük makâmına mürâcaat edebildiği gibi, aleyhine karâr verilen sanıklar da müftüye gidip fetvâ alabilirdi. Yani jüri heyeti ve müftülük makâmı, bir nevi iki kademe temyîz vazîfesi görüyorlardı. [Mustafa Akdağ: Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. I, s. 3] İngiltere Kralı VIII. Henri, bu sebeple bir hey'et göndererek Osmanlı adlî müesseslerini tetkîk ettirmiş ve bu hey'etin raporuyla, İngiltere'nin 20. asırda dünyâya örnek olacak adliyesinde ıslâhât yaptırmıştır. [Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c. V, s. 10l] Hiç şüphe yok ki, adâlet her zaman, her yerde, herkese lâzımdır. Onun için biz bu konuda, inşâallah başka makâleler de yazmak istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.