Bugünkü makâlemizin hemen başında ifâde edelim ki, zulmetler, zulümler ve vahşetler altında inim-inim inleyen insanlara, kurtarıcı olarak Sevgili Peygamberimizin lutfedilmesi, dünyânın en önemli hâdiselerinden ve en mühim dönüm noktalarındandır. "Asr-ı Saâdet"in mimârı ve son Peygamber olan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), bundan 14 asır evvel, tek başına teblîgâta başlayarak eğitim ve öğretim metodunu, ilk defa, İslâmın altın nesli ve ilk nesil olan Sahâbe-i kirâm üzerinde uygulamış, 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150 bin güzîde sahâbe, kâmil insân, mübârek insan, "hayırlı bir ümmet" meydâna getirmiştir. Bu bahtiyâr topluluğun meydâna getirilmesinde kullanılan metodları bilmek zarûrîdir. Onlar da, 50 sene gibi çok kısa zaman zarfında, gâyet mahdût imkânlarla, Endülüs'ten (İspanya'dan) Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazîlet, adâlet, medeniyet, hakkâniyet, insanlık, insan hakları, nûr ve hidâyeti, tek kelimeyle söylemek gerekirse, Allahü teâlânın mukaddes dîni İslâmiyyet'i götürmüşlerdir. Bu konu, ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur. Dost-düşman herkesçe bilindiği gibi, Peygamberimizin ve O'nun yüksek ahlâkına sâhip çıkan ve izinden giden âlim ve velîlerin, nasıl kâmil cemiyetler meydâna getirdikleri açıkça ortadadır. Burada Eshâb-ı kirâm, Karahanlılar, Gazneliler, Timuroğulları, Babürlüler, Selçuklular ve Osmanlıları misâl olarak zikredebiliriz. Burada, önemli üç hadîs-i şerîfi zikretmek istiyorum: 1- "Ben bir muallim olarak gönderildim." (İbn-i Mâce) 2- "Ben güzel ahlâkı tamâmlamak için gönderildim." 3- "Ben sizin için bir baba gibiyim; bilmediklerinizi öğretiyor, sizi terbiye ediyorum." (Ebû Dâvûd, Nesâî) Ahzâb suresinin 21. âyet-i kerîmesinde ifâde buyurulduğu üzere, Peygamber Efendimiz, bizler için, her husûsta olduğu gibi, şüphesiz ki eğitimde de en güzel bir örnektir. Evet, eğitimciler için nümûne-i imtisâl yanî örnek insan, ideal eğitimci O'dur. Tabîî ki, sevgili Peygamberimizi, belirli kişilere veya özel bir sınıfa ders veren klasik bir eğitimci olarak kabûl edemeyiz. O, güzel huyu, yumuşaklığı, afvı, sabrı, ihsânı ve ikrâmıyla, târih boyunca gelmiş geçmiş herkesi hayrân bırakmış, O'nun mübârek cemâlini gören ve tatlı sözlerini işitenlerden insâf sâhibi olanlar, seve seve Müslüman olmuşlardır... Hazret-i Peygamberin eğitiminin hedeflerini, ana hatlarıyla tesbît etmemiz gerekirse, bunlardan bir kısmını maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz: 1-İyi insan yetiştirmek, insanın hayrına olan her şeyi teşvîk etmek, 2-İbâdet duygusunu geliştirmek, insanın aklını ve rûhunu eğitmek ve düşünceyi geliştirmek. İbâdet duygusunu geliştirmek derken, insanın yaratıcısını bilmesi, yaratıcının Rablığı ve yaratılanın kulluğu esâsına dayalı bir münâsebetin kurulmasını kasdediyoruz. Bütün Peygamberler, insanlara ilk önce bunu öğretmeyi hedef almışlardır. İslâm'da eğitimin en yüce hedefi, Allah'ı tanıtmaktır. Kur'ân-ı Kerîm'de Zâriyât sûresinin 56. âyet-i kerîmesinde de: "Ben, cinnîleri ve insanları, (ancak beni bilsinler, tanısınlar) bana ibâdet etsinler diye yarattım" buyurulmaktadır. Yine insanın, yaratıklar arasındaki yerini ve hayâttaki ferdî sorumluluğunu bilmesi, yaratılış hikmetini idrâk etmesi, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyâ için, yarın ölecekmiş gibi de âhiret için çalışma düşüncesini yerleştirmek, bu hedefler arasında gelmektedir. 3-Hikmet ve ilim öğretmek, 4-İnsanların, kanun nazarında eşitliğini kavratmak [Sevgili Peygamberimiz: "Kızım Fâtıma da hırsızlık yapsa, elini kestiririm" buyurmakla, bunu ne güzel ifâde ediyorlar], mü'minlerin kardeşlik ve iş birliği duygularını yerleştirmek, 5-Takvâyı yerleştirmek, ahlâkî şahsiyeti geliştirmek ve Kur'ân-ı Kerîm ölçüleri içinde ferdin bozuk davranışlarını değiştirmek ve iyi yönde geliştirmek, 6-Adâleti kavratmak, Dost-düşman herkes tarafından bilindiği gibi, Osmanlı pâdişâhı da, mahkemede kâdı efendinin huzurunda, diğer suçlular gibi titrerdi. Meselâ koca Fâtih'le bir Yahûdî, ayakta, beraberce eşit şartlar altında muhâkeme olunmuşlardır. [İ. Ü. Edebiyat Fakültesi târih profesörlerinden ve Devlet Arşivleri eski Genel Müdürü, merhûm Prof. Dr. İsmet Miroğlu, bir makalesinde, Venedikli Hristiyan bir tâcirin, Konya kâdısına, Konyalı bir tâcir aleyhine açtığı davâda, kâdı efendinin, Hristiyan tâcirin lehine hüküm verdiğini anlatmıştır.] 7-İnsanları, aşırılıklardan korumak, 8-Ferdleri, maddî hayâtın gerektirdiği şekilde eğitmek, 9-İslâmı yaşayacak ve yaşatacak bir nesil hazırlamak. Bütün bu hedeflere baktığımızda, bunların "Müslüman insan"ın yetiştirilmesi için gerekli olan hedefler olduğunu görüyoruz. İşte bu ölçüler, aslında Kur'ân-ı Kerîm'in ve onun tefsîri ve uygulaması olan Sünnet'in ölçüleri olup yukarıda zikredilen hedefe yöneltmede, İslâmî eğitimin canlı örneği ise, sevgili Peygamberimizdir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eğitimde işin esâsı, hem kendisine faydalı, hem de âilesine, milletine, vatanına ve devletine faydalı birer unsur meydana getirmektir. İşte bizim Millî Eğitimimizdeki ana hedef târihte buydu, şimdi de bu olmalıdır.