PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLİŞ SEBEPLERİNDEN BAZILARI - 3

A -
A +

Kınalızâde Ali Efendi'nin "Ahlâk-ı Alâî"sinde ifâde ettiğine göre, "insan" denen varlık "medenî" olarak yaratılmıştır. Yanî insanlar topluluk hâlinde, yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimselerdir. Hayvanlarla insanlar arasında çok büyük farklar vardır. Meselâ hayvanlar medenî yaratılmamışlardır; şehirlerde birlikte yaşamaya mecbûr değildirler. İnsanlar, nâzik, zayıf yaratıldıkları için, pişmemiş yemek yiyemezler. Gıdâ, elbise ve binânın kendileri için hâzırlanması lâzımdır. Yâni san'atlara ihtiyâçları vardır. Bunun için de araştırmak, düşünmek, tedkîk etmek (incelemek), tecrübe yapmak (denemek) ve çalışmak lâzımdır. Fen ve san'at, insanlığa yaratılış îcâbı lâzımdır. Bütün insanlığın ortak malı olan ilim ve fenden, bilim ve teknolojiden, bugün herkesin istifâde etme hakkı vardır. "Medeniyet": "ta'mîr-i bilâd ve terfîh-i ıbâd" yanî "beldeleri îmâr edip, kulları, insanları refâha, râhat ve huzûra kavuşturmak" şeklinde ta'rîf edilmektedir. Demek ki "medeniyet"; memleketleri îmâr etmek, binâlar, yollar, fabrikalar, çeşitli âlât u edevât v.s. yaparak memleketleri kalkındırmak, fenni ve her çeşit gelirleri, ferd, âile, cemiyet ve milletlerin yanî bütün insanların hürriyetleri, râhat ve huzûr içinde yaşamaları için kullanmak demektir. Şu hâlde medeniyet, bütün insanları rûh, düşünce ve beden bakımlarından râhat yaşatmaktır. İslâmiyet; "medenî insan" ve "medeniyyet sâhibi toplum" meydâna gelmesi için, insanlara lâzım olan îmân ve ibâdetleri; iş, ahlâk ve cemiyet hayâtında uyulması gereken her şeyi bildirmiştir. Bunlar; Allahü teâlânın bildirdikleri, Hz. Peygamber Muhammed aleyhisselâmın öğrettikleri, Eshâb-ı kirâmın naklettikleri, tarih boyunca gelmiş-geçmiş İslâm Âlimleri ve Evliyâ-yı kirâmın açıkladıklarıdır. İnsanlığın bugün bunaldığı, çözmekte sıkıntıya düştüğü her şeyin çözüm ve çâresi, aslında bunların içinde vardır. O hâlde, bugün çok perişan hâlde olan insanlığın kurtuluşu için, bunlardan istifâde etmeye çalışmak lâzımdır. Bu vesîleyle şu önemli husûsu da belirtelim ki: İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan son Peygamber Muhammed aleyhisselâma tâbi' olmaya bağlıdır. Ona tâbi' olmak için, îmân etmek ve onun getirdiği ahkâm-ı İslâmiyyeyi öğrenmek ve yapmak lâzımdır. Yine Muhammed aleyhisselâm'a tâm ve kusûrsuz tâbi' olabilmek için, onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Ma'lûm olduğu üzere dünya büyük bir gemi, bütün insanlar da onun yolcuları gibidir. Bu gemiyi hepimizin korumaya çalışması lâzımdır, yoksa hep birlikte batarız. Bugün bütün insanları tedirgin eden anarşi ve teröre karşı; içki, uyuşturucu, kumar ve fuhşa karşı; her türlü insan hakları ihlâline karşı ortak mücâdele gerekir. Hadd-i zâtında, İslâm dîni, ahlâkı ve medeniyeti doğru bir şekilde öğrenilir ve öğretilirse, ona uygun yaşanırsa, bütün fertler, âileler, cemiyetler, hattâ tüm insanlık râhat eder, huzûr ve sükûn içerisinde, emniyet ve âsâyiş üzere yaşarlar. Çünkü İslâmiyet, insanların hem rûhî, hem de maddî refâhını en mükemmel şekilde te'mîn edecek prensipler getirmiştir. İnsan hak ve vazîfelerini en geniş şekilde düzenlemiştir. İnsanların yardımlaşmalarını, birbirlerine hizmet etmelerini ehemmiyetle istemektedir. Kendi idâresi altında bulunan insanların, evlâdın, âilenin ve milletlerin haklarını ve idârelerini öğretmekte; dirilere, geçmişlere, geleceklere karşı bir takım hak ve mes'ûliyetler yüklemektedir. Seâdet-i dâreyn ya'ni dünyâ ve âhıret seâdeti İslâmiyette toplanmıştır. İnsanın diğer varlıklardan daha mümtâz (seçkin) olması îmân, takvâ, ilim, edep ve ahlâk iledir. "İnsanın şerefi ilim ve edepledir; mal ve neseple değildir" kelâm-ı kibârı (büyüklerin sözü) ne kadar mânidârdır. Bundan dolayı, en son ve en mükemmel dîn olan mukaddes dînimiz İslâmiyette, ilme, âlime, kitâba, okumaya çok büyük önem verilmiştir. Alexis Carrel gibi bazı bilim adamları, "İnsan Denen Meçhul" adıyle kitap yazmak suretiyle, insanı bir muammâ olarak gösteriyorlarsa da, insanı, bizim -temel kaynaklarımızda zikredilen sıfatlarıyla- ta'rîf etmemiz mümkündür: İnsan, madde ve ma'nâ (yani beden ve rûh) olmak üzere iki unsurdan meydâna gelen, "yeryüzünde Allah'ın halîfesi" kılınan (Bakara, 30), a'lâ-yı illiyyîn'e [ya'nî yükseklerin yükseğine] çıkmaya namzed yapılan (Âl-i imrân, 139; Mutaffifîn, 18-19), eşref-i mahlûkât [ya'nî yaratılmışların en şereflisi] olarak (İsrâ, 70), ahsen-i takvîm üzere [ya'nî en güzel sûrette] yaratılan (Tîn, 4), mükerrem [şerefli] (İsrâ, 70) bir varlıktır. Fakat nefsinin esîri olduğu zaman, esfel-i sâfilîn'e [aşağıların aşağısına] (Tîn, 5) yuvarlanmaya, hayvanlardan daha aşağı bir derekeye düşmeye mahkûm (A'râf, 179; Furkân, 44) bir yaratıktır. Ne melekler gibi sırf nûrânî, rûhânî bir varlık, ne de hayvanlar gibi sâdece maddî bir varlıktır. İnsan, meleklerden üstün seviyeye çıkabilen, kendisine, muhtaç olduğu bütün ni'metler ihsân edilen (Lokmân, 20; Nahil, 18), âhirette bunlardan hesâba çekilecek olan (Tekâsür, 8), belli bir yaratılış gâyesiyle bu dünyâya gönderilen, yani Allahü teâlâyı tanımak ve ibâdet etmekle mükellef (Zâriyât, 56) bir kuldur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.