Ramazân-ı şerîf ayı girdi -2-

A -
A +

Bilindiği gibi, ibadetlerin bir "illeti", yani âyet, hadîs, icmâ' gibi delîlleri, bir de "hikmeti" vardır. Bir ibâdeti yaparken illetini bilmek lâzım ise de; hikmetini bilmek lâzım değildir. Çünkü ibâdetlerin hikmetleri açık olarak bildirilmemiştir. Daha tesbît edilemeyen pek çok hikmet olabilir. Fakat tesbît edilen hikmetlerini bilmekte de zarar değil fayda vardır. Hayrânlık duyup o ibâdeti seve seve yapmaya, yakîn sâhibi olmaya sebep olur. İslâmiyeti bilmeyenlere, ibâdetlerin hikmetlerini, faydalarını anlatmak, dîni sevdirmeğe vesîle olur. Ancak, hikmetler ile çok uğraşmak da bazılarına zararlı olabilir. Bunlarla çok uğraşılırsa, insan, Allah'ın emri olduğu için değil de hikmeti, faydası için yapmaya kayabilir. Bundan dolayı mü'min, ibâdetlerini Cenâb-ı Hak emrettiği için yerine getirmelidir. İbâdetlerde esâs olan budur. Bu açıklamalardan sonra, şimdi de kısaca Ramazan orucunun bazı hikmetleri üzerinde duralım: Şüphesiz ki Allahü teâlâ, oruç tutulması emrini sebepsiz vermemiştir. Oruç, insanlara hem maddî, hem de ma'nevî faydalar sağlar. "Oruç, senede bir ay, yalnız gündüzleri, orucu bozan şeylerden uzaklaşmak" demektir. Bütün bir sene, çeşitli yemekleri eritmek için, yorulan insan midesi ve bağırsakları, senede bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olur. Oruç, nefse hâkim olmayı sağlar... Oruç tutma zamanı Arabî aya göre ta'yîn edildiğinden, her sene önceki seneye göre on gün evvel başlar. Bu sebepten bazan yaza, bazan da kışa isâbet eder. Böylece en kısa ve en uzun günlerde de oruç tutulmuş olur. Bunlar, orucun maddî faydalarıdır. Ma'nevî faydası da şudur: Orucun, dünyâdaki faydalarından biri, insanlara açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu öğretmektir. Tok, hiçbir zaman açın hâlinden anlamaz ve ona merhamet etmez. Oruç tutan bir insan, bizzât hissederek fakîr insanlara yardım etme ihtiyâcını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan toplulukları arasında ise çekişmeler olmaz. Bundan başka, Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir Müslüman, Allahü teâlânın diğer emirlerini de yapma i'tiyâdını kazanır. Böylelikle, Allahü teâlânın başka emirlerini yapmaya da alışkanlık peydâ eder. Mukaddes dînimiz İslâmiyet, bütün Müslümânları tek bir vücut gibi kabûl etmiş, Müslümânların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, "Mü'minler ancak kardeştirler..." [Hucurât,10] buyurarak mü'minlerin kardeş olduklarını i'lân ediyor. Sevgili Peygamberimiz de: "Mü'minlerin birbirlerini sevme ve birbirlerine acıyıp meyletmedeki misâli vücut misâlidir. Vücuttan bir uzuv şikâyetlenince, vücûdun diğer organları uykusuzluğa ve sıtmaya ma'rûz kalmak sûretiyle ona iştirâk ederler" buyurmuştur. Peygamberimizin mübârek hanımı Hz. Âişe (radıyallahü anhâ): "Allahü teâlânın Resûlü, üç gün peş peşe karnını doyurmamıştır; isteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi" buyuruyor. Peygamber Efendimiz, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, kâmil mü'min değildir" buyurarak, Müslümânın, komşusuyla ilgilenmesinin önemini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Hz. Ömer'in (r.a.) halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Hz. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, Müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar, sâdece ekmekle zeytinyağı yiyeceğine, bundan başka katık yemeyeceğine dâir yemin etmişti. Bizim için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında cömertliği zirve (doruk) noktasına ulaşır, elinde ne varsa fakîrlere dağıtırdı. Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan Müslümanlar da aynı davranışları sergilemek durumundadırlar. Bilindiği üzere, orucun fert bakımından pek çok faydasının yanında, toplumun huzûruna sağladığı çok önemli faydaları da vardır. Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar. Hayâtında açlık nedir bilmeyen bir insan, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Elbetteki, "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse, yüreğinde, yoksulların çektiği ıstırâbı, gereği gibi duyamaz. İbadetlerin faydaları sadece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibâdetler toplum âhengini, düzenini önemli ölçüde etkiler. Meselâ oruçta bu özellik çok bâriz, belirgin bir şekilde gözlemlenir. Cemâatle kılınan namazların sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kim inkâr edebilir? Zekâtta bunlara ilâveten sosyo-ekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır. Ramazan ayının manevî atmosferi içinde, farz olan zekâtın dışındaki her türlü sadaka ve maddî yardımlaşmanın da zenginleştirdiği bir ihsân ortamında, nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve râhatlık sağlandığı herkesin bildiği bir gerçektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.