26 Temmuz 2006 Çarşamba günü, mübârek "Üç Aylar"ın ilki olan Recebü'l-ferd ayı başlamıştı. 27 Temmuz 2006 (02 Receb 1427) Perşembe gecesi, mübârek "Regâib Kandili"ni idrâk etmekle şereflenmiştik. [Ma'lûm olduğu üzere, Receb-i şerîfin ilk Cum'a gecesine "Regâib gecesi" denir. Recep ayının her gecesi kıymetlidir. Her Cuma gecesi de kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince daha da kıymetli olmaktadır. Allahü teâlâ, o gecede mü'min kullarına "rağîbetler" ya'nî ihsânlar, ikrâmlar yapar. O gece yapılan duâlar reddedilmez ve namaz, oruç, sadaka gibi ibâdetlere kat kat sevâp verilir. O geceye hürmet edenler affedilir.] 20 Ağustos 2006 (26 Receb 1427) Pazar günü de, mübârek "Mi'râc Kandili"ni idrâk etmekle şereflendik. [Receb-i şerîf'in 27. gecesi, Sevgili Peygamberimizin "İsrâ" ve "Mi'râc" mu'cizesiyle şereflendiği; göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü ve Allahü teâlâ ile konuştuğu gecedir.] 25 Ağustos 2006 Cuma günü ise, mübârek üç ayların ikincisi olan Şa'bân-ı muazzam ayının birinci günü idi. 07 Eylül 2006 Perşembe gecesi de, mübârek "Berât (veya Berâet) Kandili"ni idrâk etmekle şereflendik. [O gece, 14 Şa'bân-ı muazzam'ı 15 Şa'bân'a bağlayan gecedir. Cenâb-ı Hak, hiçbir şey yaratmadan önce, ezelde herşeyi takdîr etmiş, dilemiştir. Bunlardan bir yıl içinde olacak herşeyi Şa'bân ayının onbeşinci gecesinde yani "Berât gecesi"nde meleklere bildirir. Kur'ân-ı kerîm "Levh-i mahfûz"a o gece inmiştir. Kur'ân-ı kerîmin iki türlü inişi vardır: Birincisi Levh-i mahfûza inişi, diğeri de semâ-i dünyâya ve oradan Peygamber Efendimize inişi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Berât gecesinde çok ibâdet ve duâ ederdi.] Çok şükür ki ramazân ayına da eriştik Resûlullah Efendimiz, Recep ve Şa'bân aylarına çok değer verir ve "Yâ Rabbî, Receb ve Şa'bân'ı bizler için mübârek kıl ve bizi Ramazân'a da eriştir, kavuştur " diye duâ ederdi. Bizler de Sevgili Peygamberimizin duâ buyurdukları gibi duâlar ettik ve nihâyet Ramazân ayına da sıhhat ve âfiyet içerisinde kavuştuk. Bundan önceki 2 makalemizde olduğu gibi, bu ve bundan sonraki makalelerimizde de, içerisinde bulunduğumuz mübârek ay boyunca, "RAMAZÂN-I ŞERÎF", "ORUÇ" ve bunlarla ilgili bazı meselelerden [Kadir gecesi, Sadaka-i Fıtır, Zekât gibi] bahsetmeye çalışacağız. İslâmın beş şartından biri, mübârek Ramazân ayında, hergün oruç tutmaktır. Oruç tutmak bize, yâni ümmet-i Muhammed'e "Hicret"ten yâni Peygamber Efendimizin Mekke-i mükerreme'den Medine-i münevvere'ye hicretinden onsekiz ay sonra, Şa'bân ayının onuncu günü, Bedir gazâsından bir ay önce farz oldu. "Ramazan", "yanmak" demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günâhları yanar, yok olur. Oruç Âdem Aleyhisselâmdan beri tutulmaktadır Oruç, Âdem aleyhisselâmdan beri tutulurdu. Daha önceki ümmetler de oruç tutardı. Bilindiği gibi Davûd aleyhisselâm, birgün oruç tutar, bir gün yerdi. Bir sene böyle devâm ederdi. Hattâ Peygamber Efendimiz, nâfile oruçlarda bu tarz oruç tutmanın en fazîletli oruç olduğunu haber vermiştir. Allahü teâlâ, "Oruç" ve "Ramazân ayı" ile ilgili olarak, Kur'ân-ı kerîm'inde Bakara sûresinin 183-185. âyet-i kerîmelerinde buyuruyor ki: "Ey îmân edenler! Oruç sizden öncekilere (sizden önce gelip geçmiş ümmetlere) yazıldığı (farz kılındığı) gibi size de, Allah'a karşı gelmekten korunasınız, sakınasınız diye (günâhlardan korunmanız için) farz kılındı (sizin üzerinize de oruç yazıldı)." [Bakara, 183] "(Size farz kılınan oruç) sayılı günlerdedir. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyârlık veya şifâ umudu kalmamış hastalık gibi devâmlı ma'zereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakîri (yoksulu) doyuracak kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa (hayrına fidyeyi artırırsa yahut oruç tutarsa), bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır." [Bakara, 184] "Ramazân ayı ki onda Kur'ân, insanları irşâd için (hidâyet rehberi ve delîller hâlinde, insanlara yol gösterici), hak ile bâtılı ayırt eden açık delîller (doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın belgeleri) olarak indirildi. Öyle ise sizden Ramazân ayını idrâk edenler (yetişenler, ayı görenler) onda oruç tutsunlar. Kim o anda hasta veya yolcu olursa, (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kazâ etsin (oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı ta'zîm etmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz." [Bakara, 185] Peygamber Efendimiz de "Sahîh-i Buhârî"de zikredilen bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurdu: "Bir kimse, Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları affolur." Bu hadîs-i şerîften anlaşılıyor ki, orucun Allahın emri olduğuna inanmak ve sevâp beklemek lâzımdır. Günün uzun olmasından ve oruç tutmanın güç olmasından şikâyet etmemek şarttır. Günün uzun olmasını, oruç tutmayanlar arasında güçlükle oruç tutmayı, fırsat ve ganîmet bilmelidir.