Şa'bân-ı Velî'nin evliyâ arasındaki yeri -1-

A -
A +

Asr-ı Saâdetten günümüze kadar, İslâm coğrafyasının her tarafında, Fâs'tan Hindistân'a; Macaristân ve Balkanlar'dan Orta Asyâ ve Çin'e; Kırım ve Kazân'dan Afrikâ'ya ve Yemen'e kadar "Evliyâ" grubuna giren pek çok İslâm büyüğü gelip geçmiştir. İslâm dünyâsında eskiden beri, başta Sevgili Peygamberimiz ve Eshâb-ı Kirâmı olmak üzere bütün âlim ve velîlerin kabirleri ziyâret edilmiş, rûhâniyetlerinden istifâde edilmiş, herkes onları vesîle ederek, Allahü teâlâya yalvarmış, onların hâtırları için duâlarının kabûlü için niyâzda bulunmuştur. Anadolu'da da bunlardan bol miktarda yaşayanlar olmuştur. Bazı şehirler o âlim ve velîlerle âdetâ özdeşleşmiştir; o şehirlerden birisi anılsa, o büyük zâtlar hâtıra gelir. Meselâ Konya denilince, Hazret-i Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, hocaları Şems-i Tebrîzî ve Sadreddîn-i Konevî'yi hâtırlamamak mümkün değildir. Tabîî ki bütün vilâyetlerimizde meşhûr olan ulemâ ve evliyâyı tek tek sayabiliriz. Kastamonu deyince de hemen hâtıra Şeyh Şa'bân-ı Velî gelmektedir. Bütün bu "Allah Dostları", aynı kaynaktan fışkıran nûrları, olduğu gibi gösteren aynalardır. Hangisine baksak hepsinde aynı nûru görürüz. İLİM TAHSÎLİ Onaltıncı yüzyıl Osmanlı âlim ve velîlerinden olan Şa'bân-ı Velî, Kastamonu vilâyetinin Taşköprü kazâsında doğdu. Doğum târihi kesin olarak belli değildir. Küçük yaşlarda İstanbul'a giderek; âlet ilimlerinin yanı sıra dîn ilimlerinden tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini de öğrendi. Zâhirî ilimlerde yetişmiş bir âlim olarak Kastamonu'ya dönerken, Bolu'da tasavvuf mütehassıslarından Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerine uğradı. Tasavvufta üstâd ve Halvetî yolunun büyüklerinden olan Hayreddîn-i Tokâdî, kendisini ziyâret eden bu kâbiliyetli talebeyi bir müddet memleketine göndermeyip yanında bıraktı. Şa'bân-ı Velî, senelerce Hayreddîn-i Tokâdî'ye hizmet etmekle şereflenip, teveccühlerine kavuştu. Hocasının himmeti bereketiyle kısa zamanda yetişerek, tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hocasının 1535(h. 941)'de vefâtından sonra da onun halîfesi oldu. İRŞÂD ÇALIŞMALARI Şa'bân-ı Velî, Kastamonu'ya giderek, halkı irşâda, yetiştirmeye başladı. Uzun yıllar bu vazîfeyi yaptı. Şeyh Şa'bân-ı Velî (rahmetullahi aleyh) de diğer evliyâ gibi, zamânının bir dakîkasının bile boşa geçmemesi için uğraşır, vaktini ibâdetle ve insanlara faydalı olmakla geçirirdi. Takvâ ve verâ ehli idi, dünyâya hiç meyletmezdi. Harâmlardan şiddetle kaçar, hattâ şüpheli korkusu ile mubâhların bile fazlasını terk ederdi. Şa'bân-ı Velî (kuddise sirruh), halkın arasında Hakk'ı anardı. Görünüşte insanlar arasında bulunurdu; fakat kalbi ile hep Allahü teâlâyı hâtırlar, hakîkî sâhibinden bir ân dahî gâfil olmazdı; yaptığı duâlar, kabûl olurdu. Dîn-i İslâmı yaymak, Ehl-i Sünnet i'tikâdını herkese anlatmakla vaktini değerlendirirdi. Kendisine sığınanları boş çevirmezdi. Dînin emirlerini yapmayan ve yasaklarından kaçınmayanlara ziyâdesiyle nasîhat eder, onların Cehennem'de yanmaması için elinden gelen gayreti gösterirdi. Getirilen hediyeleri kabûl eder, ama kendisi zâhiren çok fakîr olduğu halde, hepsini muhtâçlara, yetîmlere dağıtırdı. Ömer Fuâdî isminde bir sevdiği şöyle anlatır: "Teyzemin başı çok ağrıyordu. Bu baş ağrısı için gitmedik doktor, içmedik ilâç bırakmadık. Kimden ne ilâç duyarsak onu deniyorduk. Fakat netîce hiç değişmiyordu. Bir gün Şa'bân-ı Velî'ye gittik, durumu anlattıktan sonra duâ istedik. "Kur'ân-ı kerîmin her harfinde bin derde bin devâ vardır. Ondan şifâ aramayan şifâya kavuşamaz" buyurdu ve bir Fâtiha-i şerîfe okudu. Oradan ayrıldık, eve gelirken teyzeme ağrısını sorduğumda; "Elhamdülillah hiçbir ağrı ve sızı kalmadı" diyerek Şa'bân-ı Velî'ye duâ etti." ŞA'BÂN-I VELÎ'NİN VEFÂTI Şeyh Şa'bân-ı Velî, 1568 (h. 976) senesinde hastalandı. Hastalığının son günlerinde talebelerini başına toplayarak, ayrı ayrı nasîhatlerde bulundu; her biriyle helâllaştı ve vedâlaştı. Son nefesinde "Kelime-i şehâdet" getirerek vefât eyledi. Kastamonu'nun Hisâraltı civârındaki türbesine defnedildi. Vefâtı için şu mısrayı târih düşürdüler: "Eyledi Şa'bân Efendi azm-i dildâr-ı cân" Türbesindeki kitâbede de şu beyit yazılıdır: "Sarıl gel, dâmen-i ihsânına sen Şeyh Şa'bân'ın, Harâbından geçip ma'mûr u âbâd olmak istersen."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.