Sabrın önemi ve bu sayede kazanılan bazı mertebeler -2-

A -
A +

Dünkü makâlemizde, Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde, "sabredenleri sevdiğini" ve "onlarla berâber olduğunu" beyân buyurduğunu yazmış ve sabırla ilgili, bazı âlim ve velîlerden bazı nakıller yapmıştık. Bugün de aynı konuya devâm etmek istiyoruz... Evliyânın büyüklerinden Ebû Ali Rodbârî (rahmetullahi aleyh) sabır husûsunda buyurdu ki: "Sıkıntılara sabretmeyen kimsede rızâ yoktur. Ni'metlere şükretmeyen kimsede kemâl yoktur. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ârifler, Allahü teâlâya, muhabbet, O'nun takdirine rızâ ve O'nun ni'metlerine şükür ederek vâsıl olmuşlardır." Büyük velîlerden Şâh Şücâ Kirmânî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: "Sabrın alâmeti üçtür: Samîmî bir rızâ, şikâyeti terk, kaderin tecellîsini gönül hoşluğuyla kabûllenme." Tabiînden, hadîs ve fıkıh âlimi ve velî Mutarrif bin Abdullah (rahmetullahi aleyh) son derece sabırlı ve tevekkül sahibi olup, kadere râzî olanlardandı. Bir oğlu vardı öldü. Zâhirde hiç üzüntülü hâli görünmedi. Sakalını taradı, güzel elbiselerini giydi. Bâzıları buna hayret ettiler. Bu hareketlerinin sebebini sordular. Cevâbında; "Ölüm karşısında, rızâ göstermeyip feryâd etmemi mi bekliyorsunuz? Rabbime yemîn olsun; eğer dünyâ ve içindekilerin hepsi benim olsaydı sonra, âhiretin bir yudum suyu (Kevser suyu) karşılığı bunları almak isteselerdi, hiç düşünmeden hemen verirdim. O bir yudum suyu, bu dünyâ ve içindekilerin hepsine tercih ederdim" buyurdular. Büyük velîlerden Seyyid Mîr Muhibbullah-ı Mankpûrî hazretleri, İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) tarafından vazîfelendirilerek Mankpûr'a gidince, orada ba'zı kimselerin eziyet ve sıkıntı vermelerinden iyice râhatsız olup, Hazret-i İmâm'a mektup yazarak durumu arz etti. İmâm-ı Rabbânî hazretleri, ona şöyle bir mektup yazdılar: "Allahü teâlâya hamd olsun ve O'nun sevgili Peygamberine salât olsun. Size ve bütün Müslümânlara duâ ederim. Kardeşim Seyyid Mîr Muhibbullah'ın şerefli mektûbu geldi. Bizi çok sevindirdi. İnsanların üzmelerine dayanmak lâzımdır. Akrabânın incitmelerine sabretmekten başka yapılacak şey yoktur. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine (aleyhisselâm) emrederek, Ahkâf sûresinin 35. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki: "Peygamberlerden Ülül'azm olanların sabrettikleri gibi sen de sabret! Onlara azâb vermesi için duâ etmekte acele eyleme!" orada bulunanlara en faydalı şey; yanlarında bulunanların eziyet etmeleri, sıkıntı vermeleridir. Siz bu ni'meti istemiyor, bundan kaçıyorsunuz. Evet, hep tatlı yemeye alışmış olan, şifâ verici acı ilâçtan kaçar. Buna ne diyeceğimi bilemiyorum. Fârisî beyt tercümesi: Nazlı olsa da, aşka yakalanan kimse/Naz çekmeye alışması lâzım elbette! İlâh-âbâd denilen yere göç etmek için izin istiyorsunuz. Yâhut bir yer gösteriniz de, oraya gidip, halkın ifrât derecesindeki cefâsından kurtulayım diyorsunuz. Buna ruhsat, izin verilebilir. Fakat, azîmet daha iyi yol, orada kalıp, sıkıntılara sabır ve tahammül etmektir. Bildiğiniz gibi, bu mevsimde hâlsiz oluyorum. Bunun için kısa yazdım. Selâm ederim." (C. III, 7. mektup) Hindistân'da yetişen evliyâdan ve Çeştiyye yolunun büyüklerinden Hâce Nizâmeddîn Evliyâ (rahmetullahi aleyh) hazretlerinin sabrı ve affetmesi çoktu. Bir gün dergâhına bir fakîr geldi. Hiçbir sebep yok iken, küstâhca onu kötülemeye başladı. O büyük velî, bütün bu saçma sözleri sâdece sabırla dinledi. Ayrıca, o fakîr ne istiyorsa, hepsini verdi. Fakîr, dergâhtan ayrıldıktan sonra, Nizâmeddîn Evliyâ, orada bulunanlara; "Bizi sevenlerin çoğu, hediye ile geliyor. Bizi kötülemek üzere gelecek olan birkaç kişi de bulunmalı. Birisi gelip bizi kötülerse, biz ona, dünyâda olduğumuz sürece yanlış işler yapabileceğimizi ve kötülemeye ma'rûz kalabileceğimizi söyleriz" buyurdular.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.