Ma'lûm olduğu üzere, "Seferîlik=Müsâfirlik (Yolculuk)"; namaz, oruç, kurbân, mest üzerine mesh müddeti... gibi konularla yakından alâkalıdır. Bunun için, namaz ahkâmının yanında "Sefer"e âit hükümleri de bilmek gerekir. Biz, seferîlik konusunu, Hanefî mezhebine göre, özet olarak ele alacağız; ama yeri geldikçe diğer mezheplerin hükümlerine de temâs edeceğiz [inşâallah]. Önce "Seferîlik"i bir ta'rîf edelim; sonra da onunla ilgili Fıkıh kitaplarında geçen hükümleri özetlemeye çalışalım: Bir kimse, bulunduğu yerden [veyâ gittiği yolun iki tarafında dizili evlerin sonuncuları hizâsından] ayrılırken, senenin kısa günlerinde, insan yürüyüşü (ya'nî yaya olarak) veyâ deve yürüyüşü ile, üç günde gidilecek yere gitmeye niyet ederse, "Müsâfir (Misâfir, Seferî) = Yolcu" olur. Büyük şehirlerde artık kenar evler kalmamıştır. Bu bakımdan şehre yakın mezârlık, fabrika, okul ve kışla geçilince seferîlik başlar. Seferîliğe niyet etmez ise, bütün dünyâyı dolaşsa bile, müsâfir olmaz. Yolcunun akşama kadar hep yürümesi şart değildir; arada dinlenmesi de câizdir. Kısa günde, sabâh namâzından, öğleye kadar yürümesi kâfîdir. Bu da, bir "merhale", ya'nî bir "menzil = konak" denilen yoldur. Seferde vâsıtaların hükmü İslâmiyet âlem-şümûl [ cihân-şümûl = evrensel ] bir dîn olduğuna göre, diğer İslâm ülkelerini ve bizim köy ve kasabalarımızı da nazar-ı dikkate alarak, önce hayvânlarla yapılan yolculuğu mevzû-i bahs edelim, sonra da diğer vâsıtaları zikredelim: Bir kimse, üç günlük mesâfede bulunan bir yere, sür'atli yürüyen bir at, katır, merkep veya deve ile iki günde veya daha az bir zamanda varmış olsa da, yine seferî olur, dört rek'atlık [öğle, ikindi ve yatsı] namazlarını kısaltır, iki rek'at olarak kılar. Üç günlük yola, sür'atli bir vâsıta ile, meselâ tayyâre (uçak), helikopter, tren, vapur, otobüs, minibüs, taksi ile daha az zamanda giden de seferî olur. İslâmiyet kıyâmete kadar devâm edecek bir dîn olduğu için, ileride olabilecek keşifleri de nazar-ı dikkate olarak bir hükmü daha bildirelim: Keşfedilecek yeni bir vâsıta ile, çok kısa zamanda, bir anda meselâ birkaç sâniyede, birkaç dakikada, Avrupa'ya, Amerika'ya, Uzak Doğu ülkelerine giden de seferî olur. Kerâmetle bir anda başka ülkelere giden evliyâ da namazlarını seferî olarak kılar. "Seferîlik" mevzûu ele alınırken, "Vatan" terimi, "Seferîlikte mesâfe", "Seferîlik müddeti" gibi konular çok önemlidir. Aslında bunların mufassalan ele alınması, tek tek îzâhı gerekir; ama biz, makâlemizin hacmi nisbetinde bunları ancak kısaca ele alabileceğiz [inşâallah]. "Vatan" terimi ve vatanın değişmesi Şimdi önce "VATAN" terimini ele alalım: İnsanın mukîm olduğu, yerleştiği yere "Vatan" denir. Seferîlikte vatanın önemi çok büyüktür. Şöyle ki, 3 çeşit vatan vardır: 1- "Vatan-ı aslî": Yâ insanın doğup büyüdüğü veyâ evlendiği yâhût da hep kalmak niyetiyle [ölünceye kadar] yerleştiği yerdir. Burayı da değiştirip temelli kalmak üzere başka yere göçebilir. O zaman göçtüğü yeni yer "vatan-ı aslî"si olur. 2- "Vatan-ı ikâmet": 15 gün veya daha çok kalıp, sonra çıkmaya niyet edilen yerdir. 3- "Vatan-ı süknâ": İnsanın uğradığı yer olup, 15 günden az kalmak için niyet edilen, yahut bugün-yarın çıkarım diyerek uzun müddet oturulan yerdir. Vatanın değişmesi Şimdi bir nebze, vatanın değişmesi üzerinde duralım ve bunu bazı misâllerle anlatalım: Bir kimse için, doğup büyüdüğü yer; o kişi başka bir yerde evlenmedikçe veya temelli kalmak üzere diğer bir yere yerleşmedikçe, "vatan-ı aslî" olmaktan çıkmaz. Doğduğu yerden başka bir yerde evlenirse, eski "vatan-ı aslî"si bozulur. Artık evlendiği yer "vatan-ı aslî"si olur. Başka bir yerde temelli kalmak üzere yerleşirse, bu sefer evlendiği yer de "vatan-ı aslî" olmaktan çıkar. Temelli yerleştiği yerden ayrılıp başka bir yere temelli yerleşirse, önceki yerleştiği yer de "vatan-ı aslî" olmaktan çıkar. Bir örnek verecek olursak bir kimse, Yalvaç-Isparta'da doğsa, "vatan-ı aslî"si Yalvaç olur. Bu kişi, Ankara'da evlense, onun için Yalvaç "vatan-ı aslî" olmaktan çıkar ve "vatan-ı aslî"si Ankara olur. Daha sonra İstanbul'da temelli yerleşmeye karar verirse, o zaman "vatan-ı aslî"si İstanbul olur; Ankara da "vatan-ı aslî"si olmaktan çıkar. Yukarıda "Vatan-ı aslî" çok mühimdir dedik. Niçin? Çünkü "vatan-ı aslî"de bir sâat bile kalınsa, seferî olunmaz ve namazlar kısaltılmaz. Bir kimse, evlenip bir yere yerleştikten sonra, hanımını o şehirde ikâmet ettirse, iş îcâbı kendisi gidip başka bir şehre temelli yerleşse, bu durumda onun iki "vatan-ı aslî"si olur. Seferde namazların durumu Bilindiği üzere, Hanefî mezhebinde seferde iken, 4 rek'at olan farz namazları (öğle, ikindi ve yatsının farzlarını) 2 rek'at olarak kılmak vâciptir. Bunları 4 rek'at olarak kılmak mekrûh, günâh olur. Hadîs-i şerîfte, "Seferde namazı tamâm kılan, hazarda eksik kılan gibidir" buyuruldu. Hanefî mezhebindeki müslümanların günâh işlememeleri için, 4 rek'atlık namazlarını seferde 2 rek'at olarak kılmaları gerekir. Üç rek'atları (akşam ve vitri) aynen, üç olarak kılar. Seferde, müekked sünnetler, gayr-i müekked sünnet hâline dönüşür. [Mâlikî mezhebinde, meşrû seferde 4 rek'at farzları 2 kılmak sünnet; Şâfiî mezhebinde, meşrû seferde, 2 veya 4 kılmak câiz, fakat iki kılmak evlâdır. Hanbelî mezhebinde ise, seferde 2 veya 4 kılmak Şâfiî'deki gibidir.] Orucunu bozabilir [oruç tutmayabilir]. Müsâfir râhat ise, orucunu bozmamalıdır [tutmalıdır]. Kurban kesmesi vâcib olmaz. Mest üzerine, üç gün üç gece mesh edebilir. Günâh işlemek için sefere çıkan, yalnız Hanefî mezhebinde müsâfir olur. Yarınki makâlemizde inşâallah "seferîlik mesâfesi" ile "seferîlik müddeti"ni ele alalım.