Osmân Beyin, Şeyh Edebâlî'nin kızı Mâl Hâtûn'la izdivâcından Orhan Bey dünyâya geldi. Edebâlî hazretleri, dâmâdı tarafından kurulan Osmânlı Devletine manevî güç verdi. Sultan Osmân Gâzînin hürmet ettiği, her husûsta istişâre edip danıştığı en yakın yardımcılarından oldu. Osmân Gâzî, Yenişehir'i aldıktan sonra memleketi beş idârî bölgeye ayırdı. Karacahisâr'ı oğlu Orhân Beye, Yarhisâr'ı Hasan Alp'e, İnegöl'ü Turgut Alp'e verdi. Subaşılığını da kardeşi Gündüz'e verdi. Kaynatası Edebâlî'ye ise, Bilecik gelirini timâr verdi. Hanımını babası ile Bilecik'te bıraktı. Kendisi Yenişehir'e giderek yanındaki gâzîlere evler yaptı. Şeyh Edebâlî, Bilecik'te tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerinde dersler verdi. Bu sûretle, son günlerini Bilecik'te geçiren Edebâlî hazretleri, 120-125 yaşlarında iken, 1326 (H.726) yılında vefât etti. Cenâzesi, yıllarca huzûr saçarak insanlara saâdet yolunu gösterdiği zâviyesinin yanına defnedildi. Edebâlî hazretlerinin vefâtından bir ay kadar sonra, kızı Mâl Hâtûn; dört ay sonra da dâmâdı Osmân Gâzî vefât ettiler. Yerine, aslen Karamânlı olan, kendi talebesi ve dâmâdı Dursun Fakîh geçip onun dergâhında ders verdi. Osmânlı Devletinin kuruluş döneminde yetişen büyük âlim Dursun Fakîh, Osmânlı Devletinin ilk kâdısı ve ilk müftîsidir. Osmân Beyin bacanağıdır. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir; ancak 14. asrın ilk yarısında vefât ettiği bilinmektedir. Osmân Bey zamânında gazâ ve fetihlere katıldı. Gâzîlere imâmlık yapıp, nasîhatlerde bulundu. Karacahisâr'ın fethinden sonra, ilk Cumâ namazını kıldırdı ve Osmân Gâzî adına ilk hutbeyi okudu. Selçûklu Devleti parçalanınca ortaya çıkan her bey, yer ve sancak aramaya başladı. Bu haber, Osmân Beye ulaşınca, o sırada mecliste bulunan Dursun Fakîh, Osmân Beye şu teklifi yaptı: "Beyim! Cenâb-ı Hak size, sığınacak yer arayan Müslümânları bir araya toplayıp idâre etme basîretini ve gücünü ihsân etmiştir. Allahü teâlânın inâyeti, duâ ordusunun himmet ve bereketi, gazâ ordusunun kuvvet ve kudretleriyle çevrenizdeki tekfûrları dize getirip, birçoklarının topraklarını mülkünüze dâhil ettiniz. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp, ahâlîsini huzûra kavuşturmaya gelmiştir. Müsâade buyurun da, adınıza hutbe okuyup, sizi sultân ilân edelim." Osmân Gâzî düşünüp, istişâre etti; sonuçta Dursun Fakîh'e hak verdi. O gün Dursun Fakîh, Osmân Gâzî adına hutbe okuyup beyinin sultânlığını ilân etti. Böylece büyük Osmânlı Devletinin kuruluşunda temele ilk harcı koydu. İlk bayram namazını da Eskişehir'de kıldırdı. Dursun Fakîh, Osmân Beyin oğlu Orhan Beyin de en yakın müşâviri (danışmanı) olarak vazîfe yaptı. İznik, Orhân Gâzî tarafından alındıktan sonra Bilecik Kâdısı Çandarlı Kara Halîl, İznik kâdılığına geçince, Dursun Fakîh de Bilecik kâdısı olarak vazîfelendirildi. Ömrünün sonuna kadar dîn ve devlet işlerinde büyük gayret gösteren Dursun Fakîh, 14. yüzyılın ilk yarısında Bilecik'te vefât etti. Kabri bugün Bilecik'te bulunan Şeyh Edebâlî türbesi içindedir. Edebâlî hazretlerinin feyz ve bereketleri, yol göstermesi ile altı asırdan fazla devâm eden cihân devletinin temellerini atan Osmân Gâzî, âlimlere ve evliyâya yakın olmanın ehemmiyetini de belirttiği "Vasıyetnâmesi"nde, kendisinden sonra iş başına geçecek olan oğluna, dolayısıyla bütün evlâtlarına şunları vasıyet etti: "Allahü teâlânın emirlerine muhâlif bir iş işlemeyesin! Bilmediğini, dînimizin ulemâsından sorup anlayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in'âmı, ihsânı eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, şerîat [İslâmiyet] işleri nizâm bulsun. Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm göster. Askerine ve mâlına gurûr getirip, dînimizin âlimlerinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah'ın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângîrlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksânsız gör! Hepinizi, Allahü teâlâya emânet ediyorum." Osmânlı sultânları, bu vasıyetnâmeye cândan sarıldılar. Bu vasıyetnâme, devletin altı yüz sene hiç değişmeyen anayasası oldu. Altı asır, insanlara huzûr ve saâdet, onların eli, onların yardımı ile dağıtıldı.