"Şeyh Şa'bân-ı Velî ve Kastamonu Evliyâlarını Anma Haftası"nın ardından -2-

A -
A +

Makalemizin başında önce bir nebze, "Velî-Evliyâ", "Rehber-Rehberlik" terimlerinden bahsetmek istiyoruz... Bir terim olarak "Velî"; "Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını kazanmış, sevdiğini Allah için seven ve her işi O'nun rızâsı için yapan, her ân Allahü teâlâ ile bulunan, gafletten uzak kimse" demektir. "Evliyâ" tabiri ise, bu kelimenin çokluk şeklidir; ya'nî "Evliyâ": "Velîler" demektir. Başka bir ta'rîfle; bütün sözleri, işleri ve ahlâkı, İslâm dîninin bildirdiği gibi olan, Allahü teâlânın ve Resûlünün çok sevdiği kimselere "Velî" ve bunun çoğulu olarak "Evliyâ" denir. 14 asır boyunca, Allahü teâlânın sevgisi ile dolu, Peygamber Efendimize tâm tâbi olan, ma'nevî sırlar sâhibi "Âlim" ve "Velî" zâtlar bulunmuş ve bunlar insanların dîn ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hâl ve hareketleri ile örnek olmaları, evliyânın belli başlı vasıflarındandır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır. Onlar, Peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandır. Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen: "Biliniz ki, Allahü teâlâ'nın evliyâsı için azâb korkusu yoktur. Ni'metlere kavuşmamak üzüntüsü de yoktur" (Yûnus sûresi, 62) buyurulmuştur. "Sahîh-i Buhârî"de geçen bir "hadîs-i kudsî"de; "Evliyâmdan birine düşmânlık eden, benimle harb etmiş olur..." buyurulmaktadır. Büyük muhaddis Ebû Nuaym el-İsfehânî'nin "Hilyetü'l-Evliyâ" kitâbında zikrettiği bir hadîs-i şerîfte ise "Evliyâ görülünce, Allahü teâlâ hâtırlanır" buyurulmuştur. Yahyâ bin Muâz, "Evliyânın sohbetine kavuşan, şeytânın elinden kurtulur, her an Allahü teâlâ ile berâber olur" demiş, İmâm-ı Gazâlî de (rahimehüllah), mahşerde, önce Peygamberlerin (aleyhimüsselâm), sonra evliyâ-yı kirâmın (kuddise sirruhum), Allahü teâlânın izni ile, günâhı çok olan mü'minlere şefâat edeceklerini bildirmiştir. İmâm-ı Kuşeyrî (rahmetullahi aleyh) ise, Allahü teâlânın evliyâsının, büyük günâh işlemekten mahfûz (korunmuş) olduklarını da belirtmiştir. İslâm ve Türk târihi boyunca dünyâya hükmeden sultânlar, pâdişâhlar onların "ma'nevî sultânlar" olduklarını görmüşler, doğruyu onların vâsıtasıyla bulmaya çalışmışlar, onların irşâd ve nasîhatleriyle devlete, millete ve bütün insânlığa çok faydalı hizmetler yapmışlardır. Asr-ı Saâdet'ten sonra, târih boyunca insanlığa huzûrlu devirler yaşatmış olan Emevîler, Abbâsîler, Karahânlılar, Gazneliler, Tîmûroğulları, Bâbürlüler, Selçûklular, Osmânlılar ve daha birçok İslâm devletinin sultânları, hep bu büyüklerin rehberliğinde insânlık âlemine hizmete devâm etmişler, yeri gelince atlarının arkalarından gitmişler, bâzan onlarla berâber savaşlara katılmışlardır. Onlar, duâ ordularının kumandânları ve dertlerin ma'nevî tabîbleridirler. Onların hayâtları, sözleri ve nasîhatleri okunur ve onlarla amel edilirse, bu binlerce velînin mânevî sohbetine kavuşulmuş olur. Onların güzel ahlâkları, söz ve menkıbeleri ile huzûr bulunur. Bir rehber elinde yetişerek silsile yoluyla Peygamber Efendimize kadar gitmeleri, onların ortak yanıdır; bu durum, bunlar nerede ve hangi memlekette yetişirlerse yetişsinler, onları tek bir kaynağa bağlamıştır. İslâmiyetin başlangıcından zamânımıza gelinceye kadar, 14-15 asırdır, çeşitli asırlarda ve değişik coğrafî bölgelerde, bilhassa bugünkü Anadolu topraklarında yaşayan ilim, irfân, ahlâk ve fazîlet sâhibi âlim ve velîler, bu meyânda Şeyh Şa'bân-ı Velî ve diğer Kastamonu Evliyâsı, Müslümânlara rehberlik etmiş, onlara doğruları öğretmiş, kendileri de eksiksiz İslâmî birer hayât yaşamışlardır. Sonuç olarak söyleyecek olursak Evliyâ-yı kirâm, Allahü teâlâ'nın ve Peygamber'inin (aleyhisselâm) emir ve yasaklarını öğreterek, insanların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmaları için uğraşmışlardır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.