31 Aralık 1988 tarihinde, "Türkiye Gazetesi" için günlük makâlesini yazarken, daktilosunun başında ebediyete intikâl eden merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî Beyi, biz, ilk def'a 1970 yılında, Balıkesir Ordu Donatım Okulu'nda yedek subay kursunda bulunduğumuz sırada tanıdık. [O da Necâtî Eğitim Enstitüsü'nde Öğretim Üyesi idi. Cumartesi günleri öğleden sonraları, "Sâat Kulesi"nin yanındaki "Belediye Kahvehânesi"nde sohbetler yapardı.] "İnsan ve İnsan Ötesi" kitabı ile "Kendini Arayan İnsan" adlı eserini, daha o zaman alıp birer solukta bitirmiş ve ne kadar muhtevâlı ve derin tefekkür sâhibi bir insan olduğunu hemen anlamıştık. Vefâtından sonra, onun hakkında gazete ve dergilerde birçok makâle yazılmış, konferanslar verilmiş, radyo ve televizyon programları yapılmıştır. [Biz de âcizâne, onun hakkında, muhtelif şehirlerde 4-5 Konferans verdik, 4-5 panelde de konuşma yaptık.] Şu bir vâkıadır ki, onu yakından tanıyan her kimle konuşsanız, ona karşı hayrânlığını ifâde ettiğini görürsünüz. Bunda, onun, Sevgili Peygamberimizin mübârek bir torunu olması sebebiyle, sâhib olduğu asâlet, haseb, neseb, akıl ve zekânın etkisi olduğu kadar, aynı zamanda çok okuyan, araştıran, düşünen, ilim ve edeb sâhibi ve ilmiyle amel eden bir insan olmasının da ciddî te'sîri vardır. Zâten "İnsanın şerefi ilim ve edepledir; mâl ve neseble değildir" kelâm-ı kibârında, sâdece zenginliğin ve haseb-nesebin kâfî gelmediği, bu hasletlere sâhib olan insanların da, aynı zamanda ilim ve edeb sâhibi olmaları gerektiği vurgulanmıyor mu? Sözleri ve davranışlarıyla, hattâ bakışları ile başkalarını etkileyen bazı insanlar vardır. Merhûm Seyyid Ahmed Arvâsî Hoca da, Öğretmenlik ve Öğretim Üyeliği yaptığı Okullarda ve Enstitülerde, gerek öğrenci, gerek öğretmen seviyesinde pekçok insana ciddî ma'nâda tesîr etmiş bir kimsedir. Bir taraftan, evine gelen misâfirlerine, muhtelif okullardaki meslektâşları ve öğrencilerine, zaman zaman kahvehânelerdeki insanlara ve konferanslarına gelen kişilere sohbet yoluyla hizmet etmeye çalışmıştır. Onlara dâimâ hakkı, hakîkati, ilmi, irfânı, ahlâkı, fazîleti, hidâyeti, adâleti, nûru, güzeli, iyiyi, doğruyu, millî ve ma'nevî değerlerimizi, yüksek kültür ve medeniyetimizi tavsiye etmiştir. Diğer taraftan da, bu şifâhî emr-i ma'rûf ve cihâd hizmetlerinin yanı sıra, kütüphânelerimizi tezyîn eden çok kıymetli eserler yazarak kalemiyle de unutulmaz hizmetler yapmıştır [Onları inşâallah yarın zikredelim]. KISA BİYOGRAFİSİ Ahmed Arvâsî, 15 Şubat 1932 Pazartesi günü, Ağrı'nın Doğubâyezîd kasabasında doğdu. Âilece Vân'ın Müküs (Bahçesarây) kasabasına bağlı Arvâs (Doğanyayla) köyündendir. Muhîtinde, bu köyün adına izâfeten "Arvâsîler" olarak tanınır. Soyadı kanunu çıktıktan sonra, köylerinin adı, kendilerine soyadı olmuştur. Babası Vân Gümrük Müdürlüğü'nden emekli Abdülhakîm Efendi, annesi ev hanımı Cevâhir Hanımefendi'dir. 6 çocuklu bir âilenin ikinci çocuğudur. [Kardeşlerinden 1'i kendisinden büyük, 5'i ise kendisinden küçüktür. Kendisi de evli olup 5'i hayatta 6 çocuk babası idi.] İlkokula Vân'da başlayıp Doğubâyezîd'de bitirdi. Karaköse'de başladığı Ortaokulu da Erzurum'da tamâmladı. Buradan mezûniyetini müteâkıp, Erzurum Erkek Öğretmen Okulu'na [bu okulun adı daha sonra Nene Hâtûn Kız Öğretmen Okulu olmuştur] kayıt yaptırdı. 1952'de buradan mezun olup bir müddet, İlkokul Öğretmeni olarak çalıştı. Yedek subay olarak îfâ ettiği vatanî görevini müteâkıp, Ankara Gâzî Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'ne girdi ve 1958'de de buradan mezûn oldu. Mezûniyetinin ardından, muhtelif Öğretmen Okulları'nda ve Eğitim Enstitüleri'nde Pedagoji öğretmeni olarak çalıştı. Bu okulların başlıcaları şunlardır: Van Alparslan İlköğretmen Okulu, Savaştepe İlköğretmen Okulu, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü, Bursa Eğitim Enstitüsü, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü... 1979'da devlet memûriyetinden emekli oldu. Emekliliğini müteâkıp Türkiye Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapmaya başladı. 31 Aralık 1988 târihine kadar bu vazîfesine devâm etti. Mezkûr târihte, makâlesini yazarken daktilosunun başında ebediyete intikâl etti. Kendisine bu vesîle ile rahmetler, kederli âilesine ve bütün milletimize başsağlığı dileyip onun şerefli dedesi sevgili Peygamberimizin şefâatine nâil olmasını ve bizlere de şefâat etmesini temennî ederiz. [İnşâallah yarın da ondan bahsetmek istiyoruz.]