En son hak dîn olan İslâmiyette emredilen îmân, ibâdet ve ahlâk esâslarıyla insanlar, mânen ve maddeten yükselmeye, üstünlük ve şeref sâhibi olmaya, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya dâvet edilmişlerdir. Peygamberimizin ve O'nun izinden giden âlim ve velîlerin, nasıl kâmil cemiyetler meydâna getirdikleri açıkça ortadadır. Burada misâl olarak başta Peygamber Efendimiz, Hulefâ-i Râşidîn ve diğer Sahâbe-i Kirâm olmak üzere, kurulan bütün İslâm devletlerini, bilhâssa Karahanlılar, Gazneliler, Timuroğulları, Babürlüleri, husûsen Selçuklular ve Osmanlıları zikredebiliriz. Son Peygamber Hazret-i Muhammed aleyhisselâm'ın âhirete intikâlinden sonra, Sahâbe-i kirâm ve Tâbiîn devrinden başlayarak, her memlekette ve her devirde, geniş İslâm dünyâsı içinde, O'na tâm tâbi olan birçok âlim ve velî zât bulunmuş ve bunlar da O'nun vârisleri olarak insanların dîn ve dünyâ saâdetine ulaşmaları için çalışmışlardır. Bu büyük âlim ve velîler, kendi asırlarında olduğu gibi, zamanlarından sonra da dâimâ sevilen ve sayılan, nasîhat ve tavsiyelerinden istifâde edilen, hayâtları örnek alınan kimseler olmuşlardır. İnsanlara doğru yolu göstermeleri, hâl ve hareketleri ile örnek olmaları, evliyânın belli başlı vasıflarındandır. Ayrıca, Allahü teâlânın rızâsı için insanların dertleri ile dertlenmeleri ve fedâkârlıkları onların şânındandır. Onlar, Peygamberlerden sonra, seçilenler sınıfındandır. Şüphesiz ki iyi insanların hayatları öğrenildikçe, iyilerin adedi artacaktır. Geçmişini, büyüklerini tanıyamayan çocuklar, gençler ve yaşları ilerlemiş insanlar, büyüklüklere tâlip olamazlar. İnsanların çeşitli buhrânlara, bunalımlara, rûhî sıkıntılara ma'rûz kaldıkları asrımızda, büyük insanların yaşayış tarzları, tavsiye ve nasîhatleri, hâl ve hareketleri ile kerâmetlerinin bilinmesi, hem râhatlamaya ve ferahlamaya, hem zevk ve ibret almaya, hem de intibâha, uyanmaya ve istifâdeye sebep olacaktır. Bugün millî ve manevî değerlerinden mahrûm, mâzîsine, târîhine, kültürel değerlerine yabancı olan gençler arasında içki, kumar ve uyuşturucu alışkanlığı bir salgın ve moda haline gelmiştir. Bu illetler, asîl milletimizin yükselmesini ve güzel memleketimizin ilerlemesini istemeyen düşman güçlerin yaymaya çalıştıkları anarşi ve terörden daha tehlikeli bir hastalıktır. Bu hastalıklar, yetkililerin ifâdeleriyle, gençleri ahlâksızlık, iffetsizlik, fuhşun bütün nevileri, terör, silâh ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi kötülüklere de itmektedir. Burada, sırası düşmüşken, kendi insanımızın dîni, dili, vatanı, coğrafyası, târihi, ilmi, irfânı, edebiyâtı, zevk ve güzel ahlâkına ağırlık verilmesini, bunları yeni nesillerimize, çocuklarımıza ve torunlarımıza aktarmak mecbûriyetinde olduğumuzu ifâde etmek istiyoruz. Milletimize, doğruları öğreten, onları şaşırtmayan ve yanıltmayan, genel kültürlerini arttıran kitap, dergi, gazete, ansiklopedi, CD ve DVD'lere, radyo ve televizyon programlarına, internet sitelerine velhâsıl doğru ilmî eserlere, her ülkede, her zamanda ve hele günümüzde büyük ihtiyaç olduğunda şek ve şüphe yoktur. Bunların gençlerimize okutulması milletimizin ve memleketimizin istikbâli açısından çok önemlidir. Mes'ûd ve bahtiyâr olmanın yolu Dünyâdaki bütün insanlar "mes'ûd" ve "bahtiyâr" yanî mutlu olmak isterler. Fakat mesut olan pek azdır; çünkü saâdetin ne olduğunu bilen azdır. Şimdi saâdet denilince, yalnız dünyâdaki râhatlık hâtıra geliyor. Halbuki asıl saâdet, ebedî olan âhiret saâdetidir. Âhiret saâdetine kavuşabilmek için, Allahü teâlânın ve son Peygamberi'nin emirlerine uymak yegâne çâredir; bundan başka çâre yoktur. "Saâdet", sözlüklerde: "Mutluluk, bahtiyarlık; dünyâda ve âhirette mutluluk" şeklinde tarîf edilmektedir. "Din bilgileri, dünyâda ve âhirette huzûru, saâdeti kazandıran bilgilerdir"; "Bütün üstünlükler, faydalı şeyler İslâmiyet'in içindedir. Eski dinlerin, görünür, görünmez bütün iyiliklerini İslâmiyet kendinde toplamıştır. Bütün saâdetler, muvaffakiyetler (başarıların sırrı) ondadır. İslâmiyet, yanılmayan, şaşırmayan akılların kabûl edeceği esaslardan ve ahlâktan ibârettir" buyuran Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî (rahimehüllah) ne güzel söylemiştir? "Saâdet-i Ebediyye": "Sonsuz, ebedî mutluluk, bahtiyârlık" demektir. Büyük âlim İmâm-ı Mâverdî, "Saâdet-i ebediyyeye kavuşmak için Müslümân olmak lâzımdır" derken, yine en büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî, "Cehennem'den kurtulmak ve saâdet-i ebediyyeye kavuşmak, Peygamberlere (aleyhimüsselâm) tâbi olmaya bağlıdır" buyurmuştur. Dâru'l-fünûn müderrislerinden (eski İstanbul Üniversitesi profesörü) Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh): "İki cihân saâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız dünyâ ve âhiretin Efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır" buyurmaktadır. Ca'fer-i Huldî, saâdetin anahtarını şöyle veriyor: "Sâlihlerle berâber olmak, sonsuz saâdetin anahtarıdır." Ebû Ali Cürcânî'nin zikrettiği saâdet alâmetleri de son derece önemlidir: "Bir kulun, Allahü teâlânın beğendiği işleri kolayca yapabilmesi, sünnete göre hareket etmesi, sâlih kimseleri sevmesi, eş-dost ile güzel geçinmesi, Allah rızâsı için insanlara iyilik yapması, Müslümanların işini görmesi ve vakitlerini Allahü teâlânın dînine hizmetle geçirmesi, saâdet alâmetlerindendir."