Zekât ve sadaka-ı fıtır hakkında birkaç kelime...
18 Eylül 2009 01:00
Zekât ve sadaka-ı fıtırda, sosyo-ekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır...
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, "Mü'minler ancak kardeştirler..." [Hucurât,10] buyurarak mü'minlerin kardeş olduklarını i'lân etmiştir. Bundan dolayı mukaddes dînimiz İslâmiyet, bütün Müslümânları tek bir vücut gibi kabûl etmiş, Müslümânların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Sevgili Peygamberimiz bu konuda: "Mü'minlerin birbirlerini sevme ve birbirlerine acıyıp meyletmedeki misâli vücut misâlidir. Vücuttan bir uzuv şikâyetlenince, vücûdun diğer organları uykusuzluğa ve sıtmaya ma'rûz kalmak sûretiyle ona iştirâk ederler" buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz yine, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, kâmil mü'min değildir" buyurarak, Müslümânın, komşusuyla ilgilenmesinin önemini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Peygamberimizin mübârek hanımı Hz. Âişe (radıyallahü anhâ) da: "Allahü teâlânın Resûlü, üç gün peş peşe karnını doyurmamıştır; isteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi" buyuruyor.
Hazret-i Ömer'in (radıyallahü anh) halîfeliği zamanında, dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Hz. Ömer, "ihtiyâç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, Müslümânlar bolluğa kavuşuncaya kadar, sâdece ekmekle zeytin yağı yiyeceğine, bundan başka katık yemeyeceğine dâir yemîn etmişti.
Bizim için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, insanların en cömerdi idi. Hele içerisinde bulunduğumuz bu ramazân ayında cömertliği zirve (doruk) noktasına ulaşır, elinde ne varsa fakîrlere dağıtırdı. Onun ahlâk ve fazîlet dolu yaşayışını örnek alan Müslümânlar da aynı davranışları sergilemek durumundadırlar.
İbâdetlerin faydaları sâdece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibâdetler toplum âhengini, düzenini önemli ölçüde etkiler. Meselâ oruçta bu özellik çok bâriz (belirgin) bir şekilde gözlemlenir. Cemâatle kılınan namâzların, sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kim inkâr edebilir?
Zekât ve sadaka-ı fıtırda, bunlara ilâveten sosyo-ekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır. Ramazân ayının manevî atmosferi içinde yapılan her türlü sadaka ve maddî yardımlaşmanın da, nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve râhatlık sağladığı herkesin bildiği bir gerçektir...
Her şeyden önce, i'tikâdı düzeltmelidir. Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdikleri i'tikâdı öğrenmek ve buna göre inanmak lâzımdır. İ'tikâd düzgün olmazsa, tutulan oruçların, yapılan diğer ibâdetlerin bir fâidesi olmaz. Bunun için, Ehl-i Sünnet âlimlerinin yazdıkları ilmihâl kitaplarını alıp okumalı, doğru îmânı, harâm ve helâl olan şeyleri öğrenmeli, bütün ibâdetleri bunlara göre yapmaya çalışmalı, harâmlardan da sakınmalıdır...
Bunları belirttikten sonra ifâde edelim ki, hicretin ikinci yılında, müdâfaa için cihâda izin verildi; Müslümanların kıblesi Kâ'be-i şerîfe oldu. Kıblenin Kâ'be-i muazzama olmasından bir ay ve hicretten de 18 ay sonra, Şa'bân ayının 10. günü, Bedir gazâsından da bir ay önce, oruç farz oldu.
Yine hicretin 2. senesinde, ramazân ayında, terâvîh namâzı kılınmaya başlandı ve sadaka-i fıtır vermek vâcip oldu; zekât vermek de farz oldu.
O senenin Zilhicce ayında ise, kurban kesmek ve bayram namazı kılmak vâcip oldu.
Şimdi burada "Sadaka"nın da bir ta'rîfini yapalım: Sözlüklerde "Sadaka": "Allahü teâlânın rızâsını kazanmak niyetiyle ve karşılık beklemeden, muhtâc olanlara, fakîrlere hibe edilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsânda bulunma" ma'nâsına geldiği gibi, "Zekât" ve "Ganîmet" ma'nâlarında da kullanılmaktadır.
Yapıldıktan sonra sevâbı devâm eden hayırlı, iyi işlere, devâmlı hayra sebep olan sadakaya "sadaka-i câriye" denilir.
"Sadaka-i fıtır" konusuna gelecek olursak: "Sadaka-i fıtır": "İhtiyâcı olan eşyâdan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisâbı kadar yânî dînde zenginlik ölçüsü miktârında mâlı, parası bulunan her hür Müslümânın, Ramazân Bayramının birinci günü sabâhı, fakîrlere vermekle yükümlü oldukları, belli miktârlardaki buğday, arpa, hurma veya kuru üzüm yâhût kıymetleri kadar altın veya gümüş" şeklinde ta'rîf edilmektedir. Buna "Fıtra" da denir. Halk arasında ise "fitre" şeklinde anılmaktadır.